Gözde
Stefan Zweig'ın tarzı olduğu üzere bol psikolojik tahlilleri olan kısacık ama etkisi uzun süren, film tadında bir kitap. Dili sade, akıcı, okuması kolay, bir oturuşta okunabilir.
Ressam Ferdinand, eşi Paula ile ülkesinde devam etmekte olan savaştan kaçar ve İsviçre'de özgür hayatlarını kurarlar. Sanatını İsviçre'nin
Gözde
(Spoiler içerir.)
Peyami Safa'nın 1923'te basılan ilk romanı. Dili ağır. Kitapta çokça yer alan eski kelimeler sebebiyle okuma hızımı biraz düşürdü. Buna rağmen Türk dizilerini anımsatan entrikalarla dolu, heyecanı hep canlı tutan, merak ettiren konusuyla keyifli bir okuma oldu.
Mütareke yıllarının zor şartlarında babasını
Gözde
Yazarın ilk kitabı, 1963 yılında dergilerde yayımlanan öykülerinden oluşmuş, 'Eski Bahçe' adıyla 1978 yılında basılmıştır. Yazarın vefatıyla, sonraki öyküleri Eski Bahçe ile birleştirilmiş, 'Eski Bahçe-Eski Sevgi' adında 1987 yılında çıkarılmıştır. Eski Bahçe kısmında 11, Eski Sevgi kısmında 12 öykü olmak üzere kitap;
Gözde
Şükrü Erbaş ile tanışma kitabım 'Yaşıyoruz Sessizce'yi beğenerek okuduğum için şairin başka bir kitabı olan 'Bağbozumu Şarkıları'nı da okumak istedim.
Kitap; şiir, diğer şairlerden alıntılar ve düz yazılardan oluşuyor. Şairin henüz ikinci kitabını okuyor olmama rağmen yazmaya olan aşkını fark ettim. Bu kitapta da
Gözde
Tamamen çerez niyetine, dinlenmek, kafamı dağıtmak amacıyla seçtiğim bir kitaptı, yani kitaptan hiçbir beklentim yoktu.
Konusu okumaya başladığım andan itibaren beni içine çekti ve beklentimin üzerinde çıktı. Dili sade, okuması çok kolay, akıp giden ve merak ettirici bir kitap.
1933 yılı Vera Ray ve 80 yıl sonrası, 2013 yılı Claire Aldridge.
Her iki yılın mayıs ayında ilginç bir şekilde çıkan kar fırtınası, farklı iki zaman diliminde yaşayan bu iki kadının yollarını keşiştiriyor. Kahramanlarımızın başka bir ortak yönü daha var: Evlat acısı.
Peki bu ortak acı, farklı zamanlarda ve farklı ekonomik koşullarda yaşanırsa, bu kadınların yaşadıkları da ortak olur muydu?
Buhran yıllarında ve ekonomik özgürlüğü olmayan bir kadın, evladı için neleri göze alır, neler yaşamak zorunda kalır, kadının hikayesi nasıl biterdi?
Kafam dağılsın ama sürükleyici de olsun tadında bir kitap arayışındaysanız severek okursunuz ama kütüphanenizde bulunmasına gerek var mı, bence yok.
Gözde
Kütüphane rafları arasında dolaşırken adından dolayı dikkatimi çekti ve hemen arkasını okudum, konusu da çok ilginçti.
Olay, II.Dünya Savaşı sırasında Paris'i işgal eden Nazi Almanyasının, Fransa'da tek bir Yahudi bile bırakmadan acımasızca onları katlettiği, zulüm yıllarında geçiyor.
Parisli Mimar Lucien Bernard'a ucunda ölüm riski bulunan bir iş teklifi gelir: Alman subayının bile bulamayacağı bir gizlenme yeri tasarlamak, hem de bir yahudinin saklanması için. Savaş yıllarında iş bulma sıkıntısı çeken ve paraya ihtiyacı olan mimarımız işi kabul eder ve Nazi askerine, mimarlık yeteneği ve zekasıyla meydan okumayı, içten içe kafaya takar.
Kitapta Almanların Yahudilere uyguladığı zalimliğin Fransa'daki etkileri, Fransız halkının Yahudilere tutumu, savaşın insanlar üzerindeki etkileri, çaresizlikler, ölümün bir nefes ötede olmasının nasıl bir duygu olduğu, toplumda vicdanı ile hareket edenleri, paranın yine birçok şeyin yolunu açtığı; merak ve gerilim duygularıyla sanki kahramanların yanındaymışız hissi verilerek anlatılmış.
Savaşın acımasızlığında bile toplumda vicdanı ile hareket edenler oldukça, insan kalabilmenin mesajı çok güzel verilmiş.
Yazar Charles Belfoure, aynı zamanda bir mimar. Anlatılan dönemin mimarisi, mimari anlayışı, kitapta tasarlanan mekanların tasvirleri, mimari mekan analizleri, detayları; tüm okuyucuları sıkmayan ve bu saklanma yerlerini gözlerinde canlandırabilen, bir anlatım kullanmış.
Dönem hakkında bilgi edindiğim, sürükleyici, özellikle sonlara doğru gerilim türüne dönüşen bu ilginç konulu kitabı, herkese tavsiye ederim.
Gözde
Bitince bir kitap değil de, sanki birden fazla kitap okumuşum gibi hissettiren, bu sebeple zamana yayarak okuduğum bir kitap oldu.
Dili sade ve akıcı. Zülfü Livaneli'nin diğer kitaplarında da olduğu gibi okuması kolay. Edebi yönünden çok, işlediği konulara ve düşüncelere önem veren bir yazar bana göre.
Bizans Sarayı’nın
Gözde
Şükrü Erbaş ile tanışma kitabım: 'Yaşıyoruz Sessizce'. Paylaşılan alıntılar dikkatimi çekince hemen okumak istedim.
Babanız içerde şiir yazıyor diye
çocuklarımı sessiz ağlattım ben.
Hatice Erbaş
Diye insanı kalbinden vurarak başlıyor eser, öyle de devam ediyor.
Şükrü Erbaş'ın, ölen eşi Hatice Erbaş'ın
Gözde
Turgut Uyar'dan okuduğum ilk eser. İlk olarak ''Göğe Bakma Durağı''nı seçme nedenim, bu platformda kitapla çok fazla karşılaşmamdı.
Şiir okumaya yeni başladım. Bu nedenle bu incelemeyi yazarken dahi kendimi yetersiz hissediyorum. Belki de, şairin ilk olarak bu kitabını okumakla hata yaptım çünkü kitabın içindeki
Gözde
Okuması kolay, konu itibariyle sürükleyici ve akıcı bir roman.
Kitabın başında halasının anlattığı hikaye ile #162009906 aşkı, sevilen kadın için kendini feda etmek olarak öğrenen İffet Bey, yıllar sonra yasak aşkını korumak pahasına, sevdiği kadın uğruna, kendini feda eder ve hayatının geri kalanında hep onunla birlikte anılacak damgalı bir hırsız olur.
Onuruna düşkün olan İffet Bey bu lekenin acısını hayatı boyunca yaşayarak hissedecek, gençliği, itibarı zedelenecektir.
Kitapta en can alıcı nokta, yıllar sonra yasak aşkıyla karşılaşan İffet Bey'in, hayatını feda ettiği sevdiği kadın tarafından da bu damga yüzünden reddedilmesiydi.
Hayatını boş bir hayale feda eden İffet Bey'den şu can alıcı söz yükselir : ''Hayatımı bir vehme kurban etmişim.''
Şunu belirtmekte fayda var : Olaylar, olaylara verilen tepkiler, değerler o yıllara göre düşünülmelidir. Günümüzün değerleriyle karşılaştırılmamalı, yalnızca ders çıkarılmalı, üzerine düşünülmelidir.
Gözde
Çocuksu hayal gücünü hatırlatan bir kitaptı benim için. Dili çok sade, akıcı, çok hızlı okuyup bitirilen kitaplardan. Fantastik türünde ve mantıklı bir kurguyla hazırlanmış. Altında güzel mesajlar veren, masalsı yönüyle çocuk kitabı gibi gözükse de her yaşa hitap eden, çerezlik bir kitap.
Sevdiğim birkaç alıntı :
#162370534#162366401#162365938
Gözde
Öncelikle kitaba düşük puan verip, ''Beğenemedim, sıkılarak okudum, bana bir şey katmadı.'' diyenlere şaşırarak, onları anlamadığımı belirtmek istiyorum.
Kara mizah tarzında yazılmış, siyasal, toplumsal gönderileri olan, eleştirel bir roman. İlk basım tarihi 1944 olan kitabın üzerinden şu anda 78 yıl geçmesine rağmen, yaşananların, değişmeyen zihniyetlerin, yolsuzlukların, yoksullukların, yoksunlukların, hüküm sürmemesi gereken bu çağda, hala hüküm sürmesi o kadar acı ki...
Reşat Nuri Güntekin de bu açığın farkında ve ''insanların makamlarından olmamak uğruna sahte felaket uydurup, tüm bu yolsuzluklardan haberi olmayan halkın yoksulluklarına, 'alın yazısı' deyip kaderlerine boyun eğmelerinin'' kitabını yazmış.
Birkaç alıntı : #161897472#161898038#161902551
Gözde
İlk sayfadan bir mektupla başlayan, daha başından akıp gideceği belli olan, heyecanla kendini okutan, sonu çok şaşırtan bir kitaptı.
Kitap tamamen mektuplardan oluşuyor. Dili akıcı, alt kısımda bilinmeyen kelimelere yer verilmesi okumayı kolaylaştırıyor.
İlk kısımda Sara'nın, ikinci kısımda Homongolos'un mektuplarına yer verilmiş. Dolayısıyla olayları her iki taraf açısından görmemiz sağlanmış. Bu açıdan önyargıları kıran bir kitaptı.
Sara, güzelliğinin farkında, özgüvenli, dış görünüşüyle merkezde olan bir karakterken; Homongolos, küçüklüğünden bu yana sevgi açlığı çeken, bu açığı fizikten ve ruhen daha güçlü olmaya çalışarak kapatan, sevilmeme sebebini çirkinliğine bağlayan ve etrafı tarafından 'bir kadın düşmanı' olarak anılan bir karakter.
Kitapta bu iki zıt karakterin karşılaşması ve aslında hayatlarını ne yönde değiştirebileceklerini kendilerinin bile farkında olmadan, birbirlerine olan etkilerini okuyoruz.
Kitapta aynı zamanda İstanbul betimlemeleri, yazarın henüz 1927 yılından gördüğü tespitlerine #161686305 hayran kaldım. Homongolos -Ziya Bey'in- yaşadıkları beni derinden sarstı ve düşündürdü. Aslında dışarıdan bakıp ne kadar da duygusuz, sert, taş kalpli diyebileceğiz insanların öyle olma sebeplerini ve bizlerin de peşin hükümlü davranışlarımızı törpülememiz gerektiğini bir kez daha hatırladım.
Gözde
Necip Fazıl'dan okuduğum üçüncü kitap. Tiyatro türünde yazılmış. Tiyatro türünü okumayı, iyice sever oldum. Dili sade, konu itibariyle akıcı, yalnızca kitabın sonlarına doğru okurken sıkıldım.
Adalet, merhamet, vicdan, iç muhakeme ögelerinin bulunduğu kitap; merhametten uzak, kalbi taşlaşmış, Reis Bey lakaplı ağır ceza hakiminin, yanlış bir hükümle, annesini öldürdüğü iddia edilen bir gencin idamına karar vermesi ile sonrasında iç dünyasında yaşadığı değişimler sonucu, merhametli, vicdanının sesine kulak veren bir adama dönüşünü anlatıyor.
Okurken tüm bu ögeleri kendi adıma sorguladığım, düşündüren bir kitap oldu benim için. Kitaptan en sevdiğim alıntı : #160838952
Gözde
Necip Fazıl'dan okuduğum ikinci kitap. Tiyatro türünde yazılmış. Tamamen tarih içerikli ve savaş, kahramanlık, şehitlik, vatan sevgisi ögelerini barındırıyor. Tarih içerikli kitapları okumayı pek tercih etmesem de, kitabın dili gayet sade ve okuması kolay.
Kitapta Kars ilininin kurtuluşuna kadar geçen süreçte, halkın da verdiği vatan mücadelesi anlatılıyor. Kars ili, kitapta bir 'kapı' olarak nitelendirilmiş ve Kars'a sahip olmak, Anadolu'ya sahip olmak demekmiş. Buna rağmen kitapta Kars'ın unutulduğu, hatta kimi zaman padişahlar tarafından da değerinin anlaşılmadığı belirtilmiş.
Kitap, bana bu toprakların hiç de kolay kazanılmadığını, vatan uğruna dökülen kanları, dağılan yuvaları bir kez daha hatırlattı. Yaşadığımız şu günlerde bu değerler başta olmak üzere, bu alıntıda belirtilen #160355866 davranışı düşünmeliyiz.