Bavul kelimesinin başlı başına edebî bir karşılığı var bana göre. Tek kelimelik bir roman gibi. Gidenler, gitmek zorunda kalanlar, dönenler ya da dönecek bir yeri olmayanlar için bavul en değerli eşlikçi olsa gerek.
Yola çıkan her insanı tamamlayan bir kelime, bavul...
Peki insan ülkesinden ayrılmak zorunda kalsa ve sadece birkaç bavula sığdırabilecekleri ile gidebilecek olsa neler alırdı yanına herkes için yanıt farklıdır. Dolayısıyla insan, anılarında en çok yer eden eşyaları tek bir bavula sığdırmaya çalışır. Düşününce ne kadar da zor. Kendimi düşündüm tek bir bavula onca yılı nasıl sığdırabilirim diye. Sayısız anılarım var belki de en çok kelimeleri götürmek isterim. Hem de en güzel kelimeleri...
Yazarın hayatından izler taşıyan bu kitapta, geçmişini sığdırmaya çalıştığı bavuldan çıkan eşyalarla kendisini daha yakından tanıyoruz. Aslında üç bavul hakkı varken, onca geçmişini tek bir bavula sığdırabilmişti işte.
Fakat gömme dolaba koyduğu bavulu dört yıl sonra açmıştı Dovlatov. İçinden çıkan her eşyanın hikayesiyle birlikte hem kendisi hem de toplumla ilgili fikir ediniyorsunuz.