Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hediye

Sabitlenmiş gönderi
Çoğunluk karmaşık sorulara basit cevaplar arıyordu. İnsan olmak için tehlikeli zamanlardı. Hissetmek, düşünmek, umursamak için.
Reklam
Asıl hoca hayattı ve insanlığın toprağında açan çiçeklerden (bilgelik hocaları), dünyada geçmişten bugüne kadar öğretileri ve bilgelikleriyle yaşamış en iyi öğrencilerden (kadim filozoflar) öğrenmek üzere, yoğun bir katılıma ev sahipliği yapan bu çevrimiçi seminerlerde bir araya geldik. Aramızda yaşamış en iyi öğrenciler.
Yeni içgörüsü onu incitebilir ama bir kapıyı da açar; kendi içinde bastırdığı şeyleri başkalarına yansıtmayı bırakmasını sağlar. İlerler; içindeki bebeği, çocuğu, yetişkini, suçluyu, deliyi, azizi, sanatçıyı, erkeği ve dişiyi yaşar; insanlıkla, evrensel insanla daha derinden ilişki kurar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hediye
@giftsbooks·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Gösteri Toplumu
Gösteri ToplumuGuy Debord
8.3/10 · 883 okunma
Üretkenlik hali, aynı zamanda en üst tarafsızlık halidir; nesneyi, hırslarımın ve korkularımın çarpıtması olmadan görürüm. Nesneyi, olmasını ya da olmamasını istediğim şekilde değil, olduğu gibi görürüm. Bu algılama biçiminde parataksik distorsiyon bulunmaz. Tam bir canlılık ve öznellik-nesnellik sentezi vardır. Yoğun bir şekilde yaşarım, yine de nesne olduğu gibi kalır. Onu hayata getiririm, o da beni hayata getirir. Satori, sadece, dünyayı algılamasının ne dereceye kadar salt zihinsel ya da parataksik olduğunun farkında olmayan kişiye gizemli görünür.
Reklam
Gerçeğe tam olarak uyanmak, yine psikoloik terimlerle konuşursak, "üretken yönelime" tam olarak erişmiş olmaktır. Bu, kişinin kendisini dünyayla çabuk kavrayan, sömürücü, biriktirici veya pazarlayıcı şekilde değil de, yaratıcı ve etkin bir şekilde (Spinoza'nun kastettiği anlamda) ilişkilendirmesi demektir. Tam üretkenlik halindeyken beni "ben olmayandan" ayıran peçeler yoktur. Nesne artık bir nesne olmaktan çıkar; bana karşı durmaz, benimle birliktedir.
İşler düzenli gidişatı izlerken 'evet' ve 'hayır' şeklindeki düşünsel alışkanlıklar gayet uygundur fakat yaşamın nihai sorusu geldiğinde, akıl tatminkâr bir cevap vermeyi başaramaz.” Tam da bu nedenle, satori deneyimi, asla düşünsel şekilde aktarılamaz. Kavrama dönüştürülmüş satori, kendini durdurur ve artık bir Zen deneyimi yaşanamaz." Yaşamın nihai sorusuna düşünsel formülasyonla cevap verilememesi bir yana, aydınlanmaya erişmek için, kişinin, zihnin doğru içgörüyü engelleyen kurgularını da ortadan kaldırması gerekir. "Zen, kişinin zihninin Özgür ve engellenmemiş olmasını ister; birlik ve bütünlük fikri bile, ruhun gerçek özgürlüğünü tehdit eden bir ayak bağı ve tuzaktır.”
Batı (mistikler gibi birkaç istisna dışında), iki bin yıldır, varoluş probleminin cevabının düşünceyle verilebileceğine inanıyor; dinde ve felsefede "doğru cevap" en yüksek önemde. Bu ısrarlılık, doğabilimlerinin ilerlemesinin yolunu hazırladı. Burada doğru düşünce, varoluş problemine nihai cevabı vermemesine rağmen yöntemin özünde mevcuttur ve düşüncenin uygulanması, yani tekniği için gereklidir. Diğer taraftan Zen, yaşamın nihai cevabının düşünceyle verilemeyeceği öncülüne dayalıdır.
Münferit bir hastayı -ya da herhangi bir insanı- anlamak için, onun varoluş sorusuna cevabının ne olduğunu bilmek, ya da farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, sırrının, bireysel dininin ne olduğunu, tüm çabalarının ve tutkularının neye adandığını bilmek gerekir. Kişinin "psikolojik sorunlar" olarak düşündüğü çoğu şey, sadece temel "cevabının" ikincil sonuçlarıdır, dolayısıyla bu temel cevap -sırrı, kişisel dini-anlaşılmadan bu sorunları "tedavi etmeye" çalışmak tersine yararsızdır.
Zen, kişinin kendi doğasını bilmesini amaçlar. "Kendini bilmeni" arar. Fakat bu bilgi, modern psikologun "bilimsel" bilgisi, kendinin bir nesne olduğunu bilen anlayan aklın bilgisi değildir; Zen'de kendinin bilgisi, düşünsel olmayan, yabancılaşmamış bilgidir, bilenle bilinenin bir olduğu eksiksiz deneyimdir. Suzuki'nin öne sürdüğü gibi: "Zen'in temel fikri, kişinin kendi varlığının içsel çalışmalarıyla temasa geçmesi ve bunu mümkün olan en dolaysız yoldan, dıştan gelen veya katılmış hiçbir şeye başvurmadan yapmasıdır. Kişinin kendi doğasının içyüzünü anlaması, bir bakıma dışarıda duran düşünsel bir şey değil, içeride bulunan deneyimsel bir şeydir. Bu düşünsel ve deneyimsel bilgiler arasındaki fark, Zen için esas önemli noktadır…
Reklam
Güvensizliğin, ihtirasın, korkunun yönettiği sıradan kişi, sürekli olarak, orada olmayan fakat kendisinin içine yansıttığı niteliklerle örtülü bir fantezi dünyasının (ille de farkında olmasi gerekmez) tuzağına düşer. Bu konuşmanın yapıldığı dönemde bu doğruydu; bugün, neredeyse herkes, içindeki görebilen, duyabilen, hissedebilen, tadabilen bu güçleri kullanmak yerine düşünceleriyle görmekte, duymakta, hissetmekte ve tatmaktayken bunun daha ne kadarı doğrudur?
Yenilgilerden akıllanıp güçlenerek çıktığınızı bilmek hayatta kalma yeteneğinizden emin olmanızı sağlar. Her ikisi de zorluklarla sınanmadıkça kim olduğunuzu ve ilişkilerinizin gücünü asla tam olarak bilemezsiniz."
Aristokratlar ve hakim siyasi sınıftan da pek dâhi çıkmaz. Dahiler dünyayı değiştirmek için cehenneme inmeyi göze alırken bir aristokrat genellikle statükonun keyfini sürer. Neden bir şeyi değiştirsin ki? Aslında toplumlardaki ekonomik uçurumun iki tarafından da dâhi çıkmaz. Aşırı fakirliğin olduğu yerde fırsatları çok azdır, büyük servetin olduğu yerdeyse teşvik yoktur. Dahiler için şanslı olmak genellikle orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğmak demektir.
…saf tutku, mutluluğun ve insan gelişiminin temelidir: Eksik parçaya gelince... O sadece çakma bir altından ibarettir.
Hikayenin başkahramanı, üçgen şeklindeki bir parçası eksik olan daire seklinde bir insansı robottur. Daire kendini eksik hisseder ve kayıp parçasını bulmak için büyük bir maceraya atılır. Neşeyle dolanır ve şarkısını söyler; "Oh, eksik parçamı arıyorum/Eksik parçamı arıyorum/Hay-di-ho işte geliyorum/eksik parçamı arıyorum." Sonunda daire eksik parçasını bulur, parça yerine tam oturur. Ama sonra mutluluğun elde ettiği başarıda değil, arayışta olduğunu fark eder. Bunun üzerine daire, eksik parçasını nazikçe yere bırakır ve tekrar aramaya koyulur.
Bir hastası Sigmund Freud'a "Hayattaki en önemli şeyler nedir?" diye sordusunda Freud "Lieben und arbeiten," ("Sevmek ve çalışmak,") diye cevap vermişti. Bu ikisini birleştirip zevkle yapılan iş de diyebilirdi, çünkü büyük sporcular da dâhil olmak üzere birçok insanın tutkularını bulduğu yer burasıdır.
1.050 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.