Beni anlamıyordu. Anlaşılacak şeyler söylemiyordum zaten. Kendi içimde kaybolup gitmiştim.
Yıllardan beri bir türlü bitiremediğim okuluma gitmiştim. Niyetim okul falan değil, okulu bahane ederek oradaki gençlerle diyalog kurup onlara uyuşturucu pazarlamak... Ne kadar istemeseniz de, ne kadar vicdanınız kanasa da, kurtuluşu yoktur bu işin... Ya her gün yeni gençler yakalar, onları zehirlersiniz, ya da kendimiz zehirlenip o vahim sonla buluşuruz. Ne acı bir gerçekti. Ölmemek için, öldürmek zorunda olan bir insandım ben...
Reklam
Ne yormak istedim seni. Ne de yormak kendimi. Çok çalıştım Gitmeye de kalmaya da… İkisi de aynı acı. İkisi de rezil... Daha öncede gitmiştim Ama böyle kalarak değil...
HAYAT ERTELEMEYE GELMEZ... Hayat akıp giderken... Siz siz olun, bugün aklınızdan geçen güzellikleri asla yarına bırakmayın... Ne yapacaksanız, hemen, ama hemen şimdi yapın... Çiçek mi sulayacaksınız, sulayın... Kitap mı okuyacaksınız, okuyun... Sinemada çok beğendiğiniz bir film mi var, hemen gidin seyredin... Sevgilinizi öpmek mi
Sayfa 131Kitabı okudu
143 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Emrah'ım Serbes.. Okuduğum ilk kitabı. Hikayelerin içerisinde kaybolup gitmiştim. Dili, kesinlikle samimi. Diğer yazılarını da takip ederseniz kendisinin de samimiyetini anlayabilirsiniz..
Erken Kaybedenler
Erken KaybedenlerEmrah Serbes · İletişim Yayıncılık · 20219.9k okunma
Yazma zevkini keşfedebilmem için yurtdışına çıkmam gerekti. İsveç’e gitmiştim ve iki seçenek vardı önümde: ya isveççe konuşacaktım ki çok az biliyordum, ya da ingilizce ki onu da konuşmakta çok zorlanıyordum. Bu dilleri iyi bilmemem haftalarca, aylarca, hatta yıllarca asıl söylemek istediğimi söylemekten alıkoydu beni. Söylemek istediklerimin ağzımdan çıkar çıkmaz gözümün önünde kılık değiştirdiğini, basitleştiğini, adeta küçük, komik kuklalara dönüştüğünü görüyordum. Kendi dilimi kullanma imkânsızlığı içinde bulunurken, dilimin bir yoğunluğu, bir kıvamı olduğunu, soluduğumuz hava gibi olmadığını, duyumsanamaz bir saydamlık falan olmadığını, aksine kendi yasaları, kendi kestirme yolları, dehlizleri, çizgileri, yokuşları, yamaçları, girinti çıkıntıları, kısacası bir fizyonomisi olduğunu, bir peyzaj oluşturduğunu ve bu peyzajda kelimelerle cümleler etrafında dolaşılabileceğini, özetle önceden göremediğim bakış açıları olduğunu fark ettim. Bana yabancı olan bir dili konuşmak zorunda olduğum isveç’te, o birden dikkatimi çeken fizyonomisiyle kendi dilimin, yabancı ülke veya gurbet dediğimiz yer’siz yerde kalırken mesken tutabileceğim en gizli ama en emin yer olduğunu anladım. Sonuçta tek gerçek vatan, insanın ayağını basabileceği tek toprak, başını sokabileceği, sığınabileceği tek ev çocukluğundan itibaren öğrendiği dildir.
Reklam
''Sevgilim, neyin var n'oldu?'' diye sordu Zadig.''seni bu derece üzen hadise ne?'' Azora, ''Benim az önce şahit olduğum manzarayı sen de görmüş olsaydın, herhalde sen de benim kadar üzülürdün'' diye cevap verdi.''Hani kocası ölen Kosru yok mu?Onu teselli etmeye gitmiştim.Kosru genç yaşta ölüveren kocası için iki gün önce şu çayırın oöbür tarafındaki derenin kenarına mezar yaptırmıştı.''Bu su bu mezarın yanından aktığı müddetçe buradan ayrılmayacağım.Ölünceye kadar burada kalacağım'' diyordu. ''İyi ya'' dedi Zadig.''Demek ki kadın çok takdir edilmesi gereken biri.Baksana, kocasını ne kadar çok seviyormuş!'' Azora, hayır öyle değil diye cevap verdi.''yanına gittiğim zaman neyle meşgul olduğunu biliyor musun?'' ''hayır sevgilim, neyle meşguldü?'' ''Mezarın yanından akan suyun yönünü başka tarafa çevirmekle!''
Sayfa 17
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.