Sevgili Bilge ;
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Irmak boyunca, ırmak ağzına doğru yürüdüm. Kumsalın son elli metresinde oturup ağladım. Ömrümde hiç bu kadar çok ağlamamıştım. Pantolonumdaki kumları silkeleyip kalktım, gidecek bir yerim varmış gibi. Gün bitti bitecekti. Ama yürümeye başladığımda dalgaların sesini duydum.
Reklam
Uyandım. İşe gittim. İşe giderken otobüse bindim. Otobüsteki bütün insanlar bir şey olsa da yırtsak der gibi bakıyorlardı etrafa, uykulu, yenik, o denli bezgin gözleriyle, yüzleriyle, dudakları, burun ve yanaklarıyla etrafa. Memnun olmadıkları işlerine giderek, memnun olmadıkları hayatlarını, memnun olamayacakları şekilde idame etmelerine yarayacak miktarda para kazanacaklardı. Ama bu onlara yetmeyecekti. Bir işlerinin olması, bir hayatlarının olması ve bir umutlarının olması onlara yetmeyecekti. Daha geniş, daha büyük, daha çok olsun istiyorlardı çünkü söz konusu neyse o. Çünkü öyle olmalıydı artık. Yirmi bilmem kaçıncı yüzyıldaydı dünya. Eskisi gibi olması düşünülemezdi, hem de hiçbir şeyin. İnsanlar bile artık birer birer değil, biner biner ölüyordu.
Sayfa 23 - okur kitaplığı
Mektubunu okudum ablacım. Konuşmakta senin kadar başarılı değilim, ama yazışmanın gücünün farkında olman beni çok mutlu ediyor. Yazışmak insanların öğrenmesi gereken en önemli iletişim araçlarından olsa gerek, çünkü konuşurken hep ikna etme çabası, ama yazarken iç dökmek, eleştiri yapmak ön planda oluyor. Ne güzel anlatmışsın adımın nerden
Evet, böyle de geçebilirsin: Karanlık basmış gökyüzünün, ar­tık, yalnız bir uçukluk olarak kalmış mavilerinde, akşam olun­ca yakılan sobalardan çıkan dumanların rüzgarsız havada oluş­turduğu belirsiz beyazlıkların gezindiği Boğaz'da, kanalın tam ortasında, hiç ışıksız, isteksiz gibi, yarım-yol vermiş, sanki ses­siz sedasız - öylesine... Senin geleceğini; bu gece, şimdi, birazdan geleceğini bilmek de bir garip: 'kayıtlı' olmuyor mu o zaman 'sefer'in? ... Oysa, bek­lenmediğin, hatta gelmeyeceğin bilinen, hatta gelmen istenme­yen, hatta gelmemen istenen bir zamanda gelmen değil mi, se­nin sanatın, ustalığın? Yoksa nerede kalırdı Efendi'liğin - bir sıradan 'seyrüsefer esi­ri' olurdun! Haydi - gelme artık bu gece; bırak, yanlış çıksın beklentim -ki, bileyim, sen o'sun: o, beklediğim... Bekliyorum - gelme; ki bileyim. Gelme! İşte: karşı kıyı gitti gidecek; kanalın aşağısı şimdiden görülmez oldu: gelmemen için her şey (ben de) hazır(ım) şimdi; zaten ge­lemezsin artık, istesen bile - gelsen bile, görülmezsin artık - - işte, gelememiş olursun o zaman da... Çünkü gelmen görünmendir senin - geçmen de, görülmemen. Gelme bu gece - geç! Gelme - geç, bu gece... İşte: gidiyorum şimdi - gelme sen de, artık.
Sayfa 161 - Metis Y.
Sevmek Güzel meslek Ama zor Can dayanıyor Dayanmasına Ama yürek Gitti gidecek
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.