Gizemnur Köse

Gizemnur Köse
@gizeemkose
“Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.” -S.Ali instagram.com/gizeemkose
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt
8.1/10 · 703 reads
Reklam
132 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Hepsini Ben Vurdum
Hepsini Ben VurdumBengisu Gülşen
10/10 · 6 reads

Reader Follow Recommendations

See All
İnsan Psikolojisi
İnsan PsikolojisiAlfred Adler
7/10 · 616 reads
Reklam
Gizemnur Köse tekrar paylaştı.
96 syf.
10/10 puan verdi
Kitap daha çok okunsun diye amme hizmeti
Başgil cinayet olarak bakıyor bu meseleye. Bir suikast olarak görüyor. Bu suikasti hiçbir büyük milletin dilinin başına gelmemiş derecede büyük bir katliam olarak anlatıyor. Dertleşiyor bizimle. Ülkesi için duyduğu kaygıyı samimi diliyle okuyucusunun içine işliyor adeta. Okurken duygusallaşıyor insan :D “Partici veya politikacı değilim, bir dil
Türkçe Meselesi
Türkçe MeselesiAli Fuad Başgil · Yağmur Yayınları · 2012185 okunma
Gizemnur Köse tekrar paylaştı.
“Bir kere, Türkçe’ye girmiş dini terimler, Arapça değil, Farsçadır. Çünkü, biz İslâmiyet’i Araplardan değil, İranlılardan öğrendik. Örnek: peygamber, örnek: namaz. Farsça’dır, Arapça değil. İkincisi, ‘öz’ denilen Türkçe’de kelimeler, türetilmiş değil, üretilmiştir. Daha da kötüsü, Batı dillerinden alınmadır, yani bağımsızlık söz konusu değildir. Bir boyunduruk başkası ile değiştirilmiştir. Mesele ondan ibarettir. Örnek: Arapça kökenli ‘usul’ kelimesinin yerine geçen ‘yöntem’ kelimesinin ‘yön’ hecesi, Türkçe; ‘tem’ hecesi, Fransızca ‘systeme’ kelimesinin ‘tem’idir. Türkçe’de böyle bir sonek yoktur. Aynı şey, ‘kıyası mukassem’ ya da ‘dilemme’in karşılığı olarak sunulan ‘ikilem’ kelimesi için de geçerlidir: ilk hece Türkçe, İkincisi Fransızca. ‘Mektep’ kelimesinin yerini alan ‘okul’ kelimesi, Fransızca ‘ecole’ün bozulmuşudur. ‘Üstüvane’ yerine kullandığımız ‘silindir’ Batı dillerinin ‘cylinder’idir. ‘Umumi’ kelimesinin yerini alan ‘genel’, İngilizcedir. ‘Sekizgen’in ‘gen’i ‘octagon’un ‘gon’udur. Bunun böyle olması da doğaldır, çünkü şu kadar yıllık hayatında TDK’da bir tek filolog, dilbilimci çalışmadığı gibi, bir tek Türkolog da yoktur. Neticeyi kelam, TDK, yarattığı kavram kargaşası ile Türk fikir hayatını tarumar etmekten başka bir işe yaramamıştır.” “O sizin yorumunuz!” dedi Pendikli avukat, pişkin. “Ne yorumu?” diye patladı Günay, “Hangisi? Peygamber kelimesinin Arapça değil, Farsça olduğu mu, yorum? Silindir kelimesinin ‘cylinder’ olduğu mu? Yapmayın, Allah aşkınıza! Buna yorum değil, bilgi derler!”
Gizemnur Köse tekrar paylaştı.
Cevapsız sorular
Düşündüm, hâlâ düşünüyorum: Bu titizlik niçin? Eğer yapılan İş gerçekten memleketin iyiliğine ve nesillerin faydasına ise, bu sinirlilik ve bu taassub niçin? Bilmiyor muyuz ki, sinirlilik itiraf edilemeyen bir şüphenin; taassub ise dini olsun, lâik olsun daima geriliğin ve körlüğün şaşmaz bir işaretidir. Bilmiyor muyuz ki, bir davayı başkalarını sindirip susturma yoluna yürütmeye çalışmak, o davanın esastan batıl olduğunun gerçek bir delilidir. Memleketin iyiliğine ve faydasına olduğu şüphe götürmeyen işleri, aklı eren insanlarla, açıkça konuşup münakaşa etmek için, emin olalım ki, ne polis kordonuna ve ne kanun kuvvetine arka vermeye hacet vardır. Çünkü insanlar, hususiyle neticesi kendilerine ait olan işlerde, iyiliği ve faydayı, insiyaki bir sezişle, görür ve kabul eder mahluklardır. Eğer görmüyorlarsa, gösterilmiyordur. Eğer kabul etmiyorlarsa, anlamalıdır ki, girişilen işte iyilik ve fayda yoktur. Halkçı hükümetlerin dayandığı mantık da bu değil midir? Bu hükümetlerin temeli, memleket işlerinde, ışığı halkın inanında ve istikâmet aklı eren insanların müşterek görüş ve anlayışında araması; halkın sesini hakkın sesi kabul etmesi değil midir? Bu sesin kendini duyurabilmesi ve müşterek görüşlerin ortaya çıkabilmesi için ise, karşılıklı saygı ve müsaade ederlik terbiyesi üzerinden yapılacak serbest münakaşadan başka bir çare var mıdır?
836 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.