Onlarınki olgun bir sevgiydi, tutku ve aşktan değil de şefkatten ve paylaşılan duygulardan doğan bir bağ. Kadın ağaç, adam yapraktı. Kadın güneş, adam topraktı. Kadın arı, adam polendi; onlar ışık ve renk, göl ve nilüfer, kum ve deniz, kuş ve rüzgâr gibiydiler.
Taşra parklarında, tespihağacı ve papatyalarla dolu ağaçlıkların yanındaki sıralar hafta içinde sabahları neredeyse hep boş dururlar. Kayalıkların yanında, çepeçevre kıstırılmış suların üzerinde, çepeçevre uçucu küllerle sarılmış çinkodan bir kayık, küflenmiş bir iple kıyıya bağlıydı. Bu küçücük sandal Pazar günleri yüzdürülüyormuş, tabelada ilan edilmişti, göl turunun fiyatıyla birlikte: “iki frank.” Kaç yıldır? Kaç öğrenci? Kaç hayalet? Parkların her bir köşesinde böyle, unutulmuş, heveslerle süslü bir sürü küçük tabut vardır, dileklerle dolu koruluklar ve tüm beklentilerin içine tıkıştırıldığı mendiller. Hepsi de gayriciddi.
Reklam
Bir göl vardı evimizin karşısında, Mavi gözleri olan, Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca. Ya siz, Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat? Nasıldı Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
Davetiye
Ey Benito Musolini! Ey gayet yüce, İtalyanlar başvekili muhterem Düce! Duydum ki, yelkenleri edip de fora Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora. Buyursunlar... Bizim için şavaş düğündür; Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türk'lüğündür. Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa Türk eri de öyle gider kanlı savaşa. Hem karadan, hem denizden ordular
Etrafımızdaki herkes gittiğinde, rahatlatıcı ve derin bir sessizlik oldu. Kendimi özgür, bir vadinin sonsuzluğu içinde uçsuz bucaksız ve sınırsız hissettim. Batan güneş, kristal ışıklarını dağıtan büyülü bir göl gibiydi.
Sayfiyeye gitmiş bir sultanın göl kıyısındaki küçük ağacın altında, hafif bir öğlensonu uykusu alırken gördüğü manasız bir rüyayı mı yaşıyoruz?
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.