Kış
Yine kış, Yine şems-i mesâda, âh, o bakış, Yine yollarda serserî dolaşan Âşiyânsız tuyûr-ı pür-nâliş... Tehî kalan ovalar Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla; Harâb olan sarı yollarda kalmamış ne gelen, Ne giden, Şimdi yalnız kavâfil-i evrak Mütemâdî sürüklenir bir uzak Ufk-ı pür-ıztırâb u nevmîde. Yine kış, yine kış, Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış...
O Belde
Denizlerden Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin. Bilsen Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin! Ne sen, Ne ben, Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Reklam
Yollar
Yollar, Âh gitmez mi hatt-î sâkitiniz, Şimdi zer gözleriyle, tâ öteden Tâ öteden Gam-ı ervâhı vecde da'vet eden
Yollar
Yollar Ki gider kimsesiz, tehî, ebedî, Yollar Hep birer hatt-ı pür-sükût oldu Akşamın sîne-i gubârında. Onlar Hangi bir belde-i hayâle gider, Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?
Sen ve ben Ve deniz Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ, Uzak Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
(Çağrışım yolculuklarında göl saatleri, bir heykelin yüzündeki kör gülümseme, bir hamağın kendi kendine gidip gelmesi, ışığa tutulan bardaklar, cam kırıkları ve su korkusu, çocuk muydum bu kadar? neden her anıda ölüm yüreği? ya unut abilseydik her şeyi, ya da hepsini anımsayabilseydik, biter miydi bu çağrışım çaresizliği?)
Reklam
564 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.