Başka bir bedenle uzun süre temas içinde olmaya tahammülü yoktu. Bunu tehlikeli buluyor, çılgına dönüyordu. Onun herkesten uzakta, özgür olması, kendi bacaklarının üstünde durması ve kimseye dokunmaması gerekiyordu. Hala üzerinden atamadığı Vahşi Doğa’ydı bu, Vahşi Doğa’nın kendini ifade ediş şekliydi. Yavruluğundan beri yaşayageldiği dışlanmışlık da bu hissi güçlendirmişti. Her temas tehlikeye gebeydi. Ruhunun derinliklerinde kol gezen, dokusuna işlemiş tek şey tuzak korkusuydu ve hep tuzak korkusu olagelmişti.
Bazen, bu konuda kafa yorarım da, bir insanın başka bir insanın düşüncesine ulaşabileceğini sanmanın salt bir sözel yanılsama, salt bir mecaz, temelden yabancı iki yaratık arasındaki alışverişin akla uygun gibi görünmesini sağlayan bir varsayım olduğunu ve aslında bir insanla öteki arasındaki ilişkinin nihayetinde bilinmeyen bir şey olduğunu düşünürüm. Bir başkasının kafasındakileri anlama çabası, görünen şeyin olduğundan farklı görünmesine yol açar. Ben, sanırım görüntünün olduğundan farklı görünmeyeceği durumlar için çaba harcıyorum. Tüm o soruları sorma tarzı; bilmiyorum.