Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

252 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Ankara Semalarında İstanbul Kızı Selma Hanım
Ankara romanında ilk olarak karşımıza Muamelat Şefi Ahmet Nazif Bey’in eşi olarak çıkan Selma Hanım, Yakup Kadri’nin deyişiyle ‘İstanbul Kızı’nın zihninde beliren Ankara ile idealize edilen Ankara düşü aynı değildir. Selma Hanım’ın daldığı rüyanın başlıca faktörleri: Ankara’nın Milli Mücadele’nin başkenti olması, Ankara’nın yurdun işgal altındaki bölgelerine umut ışığı olması, bu nedenlerle Ankara’ya gidenin ehemmiyetinin artmasından mütevellittir. Yaşanılan çevrenin toplu zihniyeti Selma Hanım’ın iç dünyasına da sirayet etmektedir. Küçük yaşlardan beri İstanbul’dan çıkmayan yalnızca Samsun- İzmir- Bursa ekseninde tasavvur ederek, Anadolu’yu yalnız anlatılarla bilen Selma Hanım için Ankara bir peyzaj kalıntısından ibarettir. Zihniyet dediğimiz kavram çoğu zaman baskın olanın zayıf olana uyum sağlamasıyla sonuçlanabilmektedir. Selma Hanım ‘da uyun sağlaması gerekenin başkaları olduğunu düşünür ve ekler: ‘ ‘A, hiç de değil, ben onlara benzeyeceğime onlar bana benzemeye çalışsın. Biz, onlara medeniyet getiriyoruz.’’( Karaosmanoğlu, 2014, s. 31) Selma Hanım’ın olayları gözlemleyip kendi halet-i ruhiyesin de mukayese yeteneğine sahip olduğunu buradan anlayabilmekteyiz : ‘’ Selma Hanım, içinden : ‘’ Ne sade adamlar; ‘’ dedi, ‘’ ve ne sade yaşayışları var!‘’ Ve düşünüyordu: Bizim ev sahibeleri de son derece sade yaşıyorlar ama arada büyük bir fark var. O fark acaba nereden geliyor ? Bir tarafın sadeliği insana emniyet ve feraha veriyor. Öbür tarafınki ruhu azap ve ihtilaç içinde bırakıyor. Selma Hanım, bu iki dışarlıklı Türk ailesi arasındaki mübayenetin sebebini bir türlü halledemiyordu’’ ( Karaosmanoğlu, 2014, s. 38) Selma Hanım’ın medeniyet anlayışının ve insana yaklaşımının birçok olayla belli olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri de Binbaşı Hakkı Bey’in Amerikanlara has selam veriş şekli hasebiyle : ‘’ Amma da alafranga bir salon zabiti,’’ (Karaosmanoğlu, 2014, s. 39) diyerek Anadolu insanına, alaturkaya uzaklığını, frenkleri beğenişinin olduğunu anlamaktayız. Selma Hanım’ın zihniyet ceryanlarının ve mekanın insan ruhuna etkilerini İstanbul’a özlemiyle Ankara’ya yabancılaşması bu hislerini giderebilmek için ev işleriyle uğraşması, İstanbul’u hatırlattan eşyaları evine yerleştirmesi ve adeta odasında küçük bir İstanbul kurması yerinde bir örnek teşkil etmektedir. İnsanın doğduğu yetiştiği çevre dışında gördüğü ve işittiği her şeyi alaya alan kişiler, mutlak doğru yaşayış biçiminin kendi hayatlarında barındırdıklarını düşünürler. Bu kısır bir döngüdür bir nevi medeniyet yeniliğe açık olmayı getirdiği gibi olanı kabul etme düşüncesini de içinde barındırmalıdır. Selma Hanım’ın saç kestirmemek, mini giyinmemek, erkekli kadınlı sohbet meclisinde bulunmama tercihini savunan insanların görüşlerini hafif ve alaycı tavırla bir de kahkahası ile yorumlamasından üstte bahsettiğimiz görüşü benimseyen zihniyet topluluğundan olduğunu tasdik edici niteliktedir. Selma Hanım’ın hayal ve rüyaya dalışları eşi Nazif Bey’in dikkatinden kaçmamış ve iğneleyici bir biçimde Selma Hanıma laf söylemiştir. Burada dikkatimizi çeken durum Selma Hanım’ın karakteri bilmediği işlere karışmayan fakat kendisi ile ilgili bir durum olduğunda atılgan mizaçlıdır. Fakat burada görüyoruz ki eşini maddeye bağlı olmakla suçlamasına rağmen Çankaya gezintisinin hülyalarına dalan ve söz dalaşına da girmeyen kendisidir. Selma Hanım’ın katı ve bağnaz gördüğü Anadolu'yu at üstünde giderken : ‘’ Halbuki, orada hep Anadolu’nun taassubundan bahsederler’ ’( Karaosmanoğlu,2014, s. 62) diyerek yaşadığı şaşkınlığı duyduklarıyla gördüklerinin bir olmadığını anlar. İstanbul da at üstünde yapamayacağı gezintiyi Milli Mücadelenin mihenk taşı olan Ankara da yaşamıştır. İnsanın duygularının değişebilmesi için bakış açısının değişmesi, bakış açısının değişebilmesi içinde yürekte vuku edecek hadiselere gerek duyulur. Selma Hanım’ın Çankaya gezintisi de bu zihinsel aydınlanmaya emsal niteliğindedir. Milli Hareketin başında olan Mustafa Kemal Paşa’nın evinin sadeliğini görmesi Milli Mücadelenin ve içinde bulunulan durumun vaziyetini kavramasına yardımcı olmuştur : ‘’Öyle ki ,yüreğine ancak mübarek abideler önünde hissedilen bir huşu çöktü. Bir müddet başını önüne eğip daldı ve başını tekrar kaldırıp etrafına baktığı vakit her yanı değişmiş buldu. Genç kadın bütün Ankara’yı şimdi, başka türlü görüyordu.’’ ( Karaosmanoğlu, 2014, s. 65) Yakup Kadri’nin bu sözleriyle bakış açısı değiştikçe Selma Hanım’ın da zihniyet dünyasının değişebileceğini gözler önüne sermektedir. Selma Hanım’ın sırasıyla yaşadığı evlilikler ve mekanlar zihniyetinde önemli bir yere sahiptir. Zamanla eşi Nazif Bey’in gözünde pasifleşmesi milliyetçi güdülere ve duygulara terakkin etmemesi Selma Hanım’ı Nazif Bey’den uzaklaştırmıştır. Selma Hanım’ın zihniyetinde büyük değişim iki şekilde gerçekleşmiştir ilki bahsettiğimiz Paşa’nın evini görmesi bir diğeri ise Hakkı Bey’le çıktıkları ilk at gezintisinde: ‘’ Selma Hanım, bunlardan her birinin bir top mermisi taşıdığını gördü. Her birinde tek bir mermi.. ve bazısının üstüne de uykuya dalmış bir çocuk gibi yorgan örtülmüştü. ‘’( Karaosmanoğlu, 2014, s 58) Bir kağnı da top mermisi taşıyan kadını görmesi ile aslında zihninde Milli Mücadeledeki yerini sorgulamaya başlayarak zihinsel anlamda birinci geçiş dönemini yaşamıştır. Selma Hanım’ın zihin dünyasındaki bir diğer önemli değişim Nazif Bey’den boşandıktan sonra Binbaşı Hakkı Bey ile evlenmesidir. Anadolu ruhunu tadan ve onu hisseden Selma Hanım’ı Hakkı Bey’e yakınlaştıran faktör de zihinsel bağlamda birleştiklerini düşünmesi, Hakkı Bey’in İstiklal madalyası alması aynı ülkü çevresinde olduklarına inanmasıdır. Ne yazık ki bunlar sadece düşünce de kalmıştır. Milli Mücadele ruhunu kaybeden Hakkı Bey salon hayatı yaşamaya başlamasıyla birlikte, Selma Hanım’ı yeni bir sorgulama zihniyet mücadelesi çevreler. Örneğin : Evlenmeden evvel, kadına karşı o kadar saygılı görünen Hakkı Bey’in evlendikten sonra bu hali, bu kendi keyfine göre hareketleri, karısının, adeta, bu, hiçe sayışı Selma Hanım’ı gücendirmiyor değildi. Hele, kocasının bu yeni yaşayış tarzı, bu yeni kıyafeti ona pek de hoş gelmiyordu. Gerçi bıyıklarını tıraş etmek ve saçlarını uzatmakla Hakkı Bey, olduğundan çok daha gençleşmişti. Lakin, bu gençlik hiç hususiyeti olmayan bir gençlik idi ve askerden o kadar vakarlı, karakterli, o kadar olgun ve amir görünen Hakkı Bey’i, nihayet, yakışıklı denilebilecek delikanlı haline sokmuştu. Selma Hanım, bu delikanlıya, kadınlık tarafından, belki gittikçe daha ziyade bağlanıyordu. Fakat, bu bağlılık nispetinde ona olan eski saygısı, eski hayranlığı ve kafadan, yürekten gelen o insanlık güveni azaldıkça azalıyordu. Hele, bu modern, bu alafranga eğlence gecelerinin ertesi, Selma Hanım, kendi içinin bu yeni ağaran manzarasını daha keskin bir vuzuh ile görebiliyordu’’ ( Karaosmanoğlu, 2014, s.98) Bu sözlerden görülüyor ki Hakkı Bey’de sönen milli duygularla oluşan zihniyet Selma Hanım’da cereyan etmektedir. Zira artık Selma Hanım kuru kalabalıkların, sahte gülümsemelerin, kurulu bir kukla veyahut cansız bir manken edasındaki insanların dünyasına ait olmadığını anlamıştır. Selma Hanım’ın Ankara’ya ilk geldiği zamanlar yaşadığı yabancılaşma bir kez daha gerçekleşmiştir. Yine zihniyet dünyasında meydana gelen bir diğer değişim Hakkı Bey’in frenklere has selamından etkilenmişken : ‘’Selma Hanım kocasının bu pek bayat alafranga tavırlarına hᾱlᾱ ısınamamıştı. Bu yerlere kadar eğilip kadın eli öpmelerin, o konuşulan müddetçe şapkayı elde tutmaların ve her vesile ile reverans yapmaların…’’ (Karaosmanoğlu,2014, s.117) bu konuşmalarıyla zihniyetindeki değişimi ortaya koymuştur. Selma Hanım ,giyim kuşam, salon hayatı ve halkın reel yaşamının unutularak eğlenilmesinin inkılapların yanlış anlaşılması ve yaşanmasından dolayı olduğunu Neşet Sabit ile yaptığı sohbetlerde daha iyi kavramıştır. Ve Selma Hanım’ın üçüncü zihniyet değişimini Neşet Sabit ile yaşadığını anlamaktayız. Selma Hanım kaybettiği yürek huzurunu ve fikri hazzı Neşet Sabit ile yaşamıştır. Bu fikri haz zihniyetini geliştirmiş ve dönüştürmüştür. İçinde bulunduğu durumları Neşet Sabitle paylaşmış onu adeta dert ortağı olarak görmüştür. Buradan da insanın aynı zihniyeti paylaştığı insanlara karşı hissi bir yakınlık duyabileceği yorumunu yapabiliyoruz. Selma Hanım, Hakkı Bey’den ayrılıp Neşet Sabit ile evlendikten sonra Anadolu’ya yaptığı ziyaretlerde düşüncelerinin sağlamlaştığını Batı’nın teknik ve bilgisini alırken Türk kültür ve medeniyetinin unutturulmaması gerektiği sonucu çıkardığımız gibi yazarın şu: ’’ Selma Hanım, eskiden, tabiatı, dağlık ve kırlık yerleri hiç sevmezdi. Ona göre tabiat demek, vahşilik, haşinlik, gariplik, ıssızlık, toz, toprak, çamur ve gübre demekti. Ona göre tabiat, bundan on altı yıl evvel Nazif’le beraber İnebolu’dan Ankara’ya yaptıkları seyahat esnasında bir yaylıdan seyrettiği şeyler ve bunlarda çektiği zahmetler demekti. Fakat o vakitten bu vakitte kadar, Anadolu’nun insan eli değmeyen bir noktası kalmamıştı. Uzaklar yakınlaşmış; çoraklar yeşillenmiş; ocaklar tütmeye başlamıştı. Eskiden, bir yolcu, bir köye yaklaşırken her biri bir kovuğa sinip saklanan köylüler, şimdi, civarlarından geçenleri yolun yarısından karşılamaya çıkıyor. (Karaosmanoğlu, 2014, s. 225) sözlerini okuyarak Selma Hanım’ın zihniyet yolculuğunda idealist kadını simgelerken karşı çıktığı sevmediği şeylerin aslında insanları o koşullara getiren yoksulluk, yolsuzluk, riyakarlık ve cahillik olduğunu kavramaktayız. Selma Hanım umutlu ve idealize ettikleri düşleri ve zihniyetlerini yaşayabilmenin haklı gururu içerisindedirler. Kendi serbest piyasa ekonomisini uygulayan, dışa bağımlı olmayan, cephe ve yazılı savaşlardan galip ayrılmış bir ülke düşünü yaşayabilen Selma Hanım’ın modern kadının geçtiği zihinsel adımlar yaşadığı kaçınılmaz bir gerçektir. Şimdi elleri kırış kırış dahi olsa kendini yirmili yaşlarda bir genç kız gibi hissetmesinin nedeni de kendi yolundan gitmesi zihinsel kaosun bitip berraklaşmasındandır diyebilir.
Ankara
AnkaraYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20183,522 okunma
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.