Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

195 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
İŞTE SİZE NEFİS BİR YAZI
Üniversite sınavına çalışanlar daha çok bilir Mahmut Makal’ı. Ya da eski toprak dediklerimizden çok azı. Cumhuriyet Dönemi edebiyatının simge isimlerinden. Toplumcu-gerçekçi akımının Üniversite sınavına çalışanlar daha çok bilir Mahmut Makal’ı. Ya da eski toprak dediklerimizden çok izinden giden adam… 1940’lı yılların Anadolu’su… Mahmut Makal , Nurgöz köyüne atanmış öğretmenlik yapma heyecanı var elbette. Lakin gördükleri ve yaşadıkları karşısında bırakın öğretmenlik heyecanını öğretmen olduğunu dahi unutacak seviyeye gelir. Onu bu seviyelere getiren ne midir? Yazar öğretmenlik yaptığı köydeki gözlemlerini ve anılarını mektuplar şeklinde anlatır. Bu mektupları çeşitli başlıklar halinde kısa , sade ve öz bir biçimde ele alır. Eser, Köy Edebiyatının ilk örneği olmak ile meşhurdur. Lakin ciddi manada ”ilk örnek”. Eserin türü çok aşikar bir vaziyette otobiyografi olmak ile beraber çoğu yerde söyleşi ve mektup olarak da geçer. Mahmut Makal ,17 yaşında öğretmen olarak bu köye , Nurgöz, atanır . Daha toy bir öğretmen ve ne ile karşı karşıya kaldığını dahi anlamayacak kadar şaşkın. Mektuplarda köy halkının sesi soluğu çıkmayan çığlıklarına yer verir. Köy halkının gelişmemiş yöntemler ile tarım yapmaya çalışması, oradan buradan borç aldığı para (sonra geri ödeyemiyorlar çoğunluk ile) ile hayvan alıp geçimini sağlamaya çalışması, çoğu zaman ekmekten başka yiyecekleri olmaması, beslenme bozuklukları ile gelen ölümler , hastalıklar, ve çocukların “Baba bana bal al” cümlesinde geçen balın dahi ne olduğunu bilmeyen çocuklar. Öyle ki yazarın şu ifadesi çok hoşuma gitmişti: “Hemen unutmadan söyleyim. Alfabede ‘Baba bana bal al’ cümlesini okurken , sordum : Elli altı öğrenci içerisinde yalnız bir tanesi bal görmüş. Gerisi bilmiyor. O çocuk da gezmeye gittiğinde öğrenmiş. ‘Öğretmenim, ata mı benzer bal yoksa kuzuya filan mı?’ diye bir soru yağmuruna tutulup tanımlayamamıştım. Özellikle yazar, yanlış din yargılarını , dinin sömürü aracı olarak kullanılıyor oluşuna o kadar güzel değinmişti ki kitapta. Dini taassuplar yüzünden gerçek eğitimcilere verilmesi gereken önemin verilmeyişini ve kovulmak istendiğini şöyle anlatıyordu:” Benim içim yanıyordu alev alev.” Çünkü dini sahtekarlıklarına alet etmek isteyen insanlara karşı küçük düşürülmüş idi. Devlet ve köylü ilişkisini de gözler önüne sermeden edemiyor. Hiç değer görmeyen, varlığı da yokluğu da aynı olan bir halkın yokluklar ve sefalet içerisinde yaşamaya ve dahi yaşatmaya çalışması hükümetin pek de umurunda değil. Peki eğitime karşı düşüncelerine ne demeli? Köy halkının okumaya yazmaya karşı olan düşüncelerini yazar şu şekilde dile getiriyor maalesef: “Efendi, sen köylü imişsin, bizdenmişsin, hani lafın içime işledi deondan. Yoksa çocuğu okutacan da ne olacak ki?” Bu cümlenin yanı sıra “Askerlikte kendini kurtaracak kadar , ıcık da mektubunu yazacak kadar öğrendi mi , gayrisi haram bize.” deyişleri akla şu soruyu getiriyor :öğrenmemek kolay mı geliyordu onlara yoksa öğretecek kimseleri olmadığından içlerine mi gömmüşlerdi okul aşkını ve tabi özlemini? Hayvanın pisliğinin içine dökülen buğdayı toplamaya mecbur olan köylüyü, o dondurucu soğukta yalınayak dolaşan çocukları, kadınları samimiyetinden taviz vermeden anlatıveriyor. İçten içe isyan ediyordu bu duruma, sinirleniyor, öfkeleniyor ama elinden hiçbir şeyin gelmeyişine seyirci kalıyor. Çözüm bulmaya çalışsa dahi köylü ne onu kabul ediyor ne de fikirlerini. Zaten köylünün Mahmut Makal’ a karşı olan tutumları çok belli. Onu istemiyorlar. Öyle ki dini istismar ederek köye gelen birinin köyü dolandırmasına mani olmak için sorduğu sualler karşısında köylü onun bu davranışının başına işler açacağını, çarpılacağını ve kalkıp gitmesini söylerler. Bu duruma öyle içerlenir öyle üzülür ki “Nasıl savaşmalı bu kara kuvvet ile ? Hangi dilden anlar bunlar?” diye sormadan edemez kendine Öte yandan kadınlara değindiği anlar çok sık olmuştur. Kadının tıpkı cahiliye devrindeki gibi görülüyor oluşunu ,aşağılanmasını ,şiddete maruz kalışını ki bu şiddet yalnızca fiziksel değil psikolojik açıdan da gözler önüne seriyor. Şu ifade yeterince aşikar değil mi kadına verilen değeri anlamaya: “….köy erkeğinin gözünde kadının hiçbir değeri yok gibidir. Yalnız yeni evlendiği zamanlar, belki dişilik yanı onu biraz ilgilendirir.” Buradan anlaşılan o ki kadın o zamanlarda dahi yalnızca cinsel bir obje olarak görülüyor o da bir yere kadar. Fiziksel şiddet demişken şuna dayanarak bu ifadeyi kurmuştum:” Kadının ahlak ve ciddiyeti , erkeğe saygısının derecesi ile ölçülür. Erkek döver, söver, kol kanat demez kırar, ağlatır, sızlatır, beriki’ gık’ demez. Diyemez ki… Kitabın kadınlar üzerinde yarattığı etki o kadar büyük olmalı ki bir kitap sitesindeki(1000K) okuma oranları şu şekilde : Cinsiyetlere Göre Okuma Oranları Kadın %53.2 Erkek %46.8 Evet, diyemez ki çünkü ona verilen ayrıcalıklardan bir haber. Çünkü bir kere susmuş daha doğrusu susturulmuş .Aslına bakılırsa kadına verilen o zamanki değer de şimdiki değer de aynı. Hadi o vakit imkanlar yoktu, çaresizliğin vermiş olduğu öfke vardı. Ya şimdi? Şimdi de bilinçsiz bir neslin yetiştiğini , kendi halkının gerçeklerine bile sessiz kalındığı yine şu istatistikten anlayabiliyoruz: Yaş gruplarına göre okuyanlar 0-12 Yaş %3.1 13-17 Yaş %0 18-24 Yaş %21.9 25-34 Yaş %28.1 35-44 Yaş %31.3 45-54 Yaş %9.4 55-64 Yaş %3.1 65+ Yaş %3.1 Burada dikkat edilmesi gereken husus ergenlik çağındaki gençlerin hiç okumadığı çünkü telefondan vakit bulamıyorlar bir diğeri ise 35-44 Yaş grubunun okuma oranının yüksek oluşu. Ne varsa eskilerde var dedikleri boşuna olmasa gerek. Eğitim hakları ellerinden alınan ebeveynlerin çocuklarına bir şey katamayışına da şahit olmamak elde değil. Okula bir hafta kalemsiz gelen bir çocuğu babasının gelişine muhtaç kalınışı, yavan ekmek yiyerek yaz ve kış demeden okulun yolunu yürüyen o minik bedenlerin, örnek teşkil edecek kimse olmadığından çoğu gencin sigara kullanıyor olunuşu da yazarın gözlemlerinden. Köy eğitimsiz ve buna da bir el koyanın olmadığına bizzat şahit olan yazar içten içe nasıl da isyan ediyor! :” Köy eğitimi kadar önemli olan bu davayı acaba ne zaman ele alacağız?” Yıllarca hem de yıllarca görmezlikten gelinen köylüyü işte böyle savunuyordu yazar. Köylüye verilmeyen eğitimin şımarık çocuklara boşu boşuna verilişi ne katardı ki bu ülkeye? Köylü dahi o kadar hasret ki eğitime bir ara yazar ve bir köylü arasında şu konuşma geçer:” Sen bakma , o okul yapılmasın diyenlere. Şaşkınlıklarından , kızgınlıklarından. Yoksam onlar da ölüp gidiyorlar okul özleminden.” Duyguları , imkanları sömürülen , susturulan, değer verilmeyen ,bilgisiz, eğitimsiz, öğretmensiz, okulsuz, yokluğa mahkum edilen , okuyacak okulu olmayan çocuklara bir okul damı yapmaya yanaşmayan halkın sırf Şeyh , Hoca ,Molla diye olmayan paralarından ona toplattırmasını, dinlerini dahi doğru dürüst yaşayamayışlarını, canının dahi bir kıymeti olmayan bir Anadolu halkının acı dolu hali, çığlıkları, yokluğa, sefalete terk edilişleri o kadar hoş anlatılmış ki. Yazara zaman zaman cephe almalarına rağmen onun vazgeçmeyişi takdire şayan. O bütün gerçekleri tüm çıplaklığı ile anlatmış yazılarında. Tabi köylü dahi bilmiyor bir kitaba konu olduğunu. Gözlemlerini Varlık dergisinde düzenledikten sonra kitap, 1950’de basılır. Basılması ile büyük bir yankı uyandırır. Muhalifler ve hükümet tarafından her yerden toplattırılıp yasaklanır . Sebep olarak ise yazarın art niyetli oluşu gösterilir. Halbuki yazar onların seslerini, acılarını duyurmaya adamıştır kendini yalnızca. Kitap yüzünden hapse mahkum edilir. Sebebi ise sadece kimsenin yapamadığını yapması idi :” Elini taşının altına sokmuştu o” Mahmut Makal ne yazdıysa bugün onlar hâlâ geçerlidir. O yüzden onu hapse attılar. Sürgüne yolladılar. İşleyen sömürü mekanizmasına çomak soktu da ondan. Bu durumu Prof. Tahsin Yücel çok iyi bir şekilde ifade ediyor: "Makal siyasi iktidarlar için bir hasım olmuş çıkmıştır. Yirmi üç yıldır iktidara kim gelmişse, onun sillesini yemiştir. Suçu da köyü yazmaktır. Türk toplumuna karşı görevini yapmış bir öğretmen, bir yazar, yirmi üç yıldır o toplumun gözleri önünde manevi işkence ile cezalandırılmaktadır.” Lakin tüm bu engellemelere rağmen kitap çok fazla baskı yapıyor, yedi dile çevriliyor ( Almanca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce…) ve bunun akabinde yazar 1967’ de UNESCO tarafından “Dünya Gençliğine Örnek İnsan “olarak seçiliyor. Öyle bir yankı uyandırıyor ki kitap Libre Belgique dergisinin( Brüksel) 1964 yılındaki baskısında aynen şu ifade geçiyor .”Tanıklığından dolayı hapse atılmış yazarın satırları arasında , işlenmemiş halde bir toplumbilim, insanı altüst eden bir belge özelliği seziliyor. Kitap birçok tarım ve ekonomi uzmanı ile toplumbilimciyi de aynı biçimde altüst etti. Türkiye’nin bakımsız taşra bölgelerinin yazgısının değiştirilmesine bundan sonra karar verildi. Ondan önce köyü anlatan yok değildi elbette. Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu… Bunlardan yalnızca birkaçı. Lakin hiçbiri Mahmut Makal gibi yankı uyandırmamıştı. Öyle ki Yaşar Kemal gibi Nobel’e aday gösterilen usta yazar bir konuşmasında şöyle diyordu. “Kendimi Mahmut Makal dışında, romancı olan ilk Türk köylüsü olarak görüyorum.” Ve Tahsin Yücel de şunları zikretmiştir. “Bizim Köy 1950’de bir başyapıttı. 1995’te de bir başyapıt. Bizim Köy vicdanları yoklatan, köylünün kim olduğunu anlatan , nefeslerinin dahi açlık koktuğunu üstüne basa basa dile getiren , kurgu değil her bir dakikası yaşanmış olayları sade, akıcı ve düşündürücü bir üslup ile harmanlayarak sunan bir başyapıt. Yazarın niçin bu kadar sıkıntıya rağmen kararlılıkla durduğunu merak edenlere yine yazarın şu cümlesi ile karşılık vermem gerektiğine kanaat getirdim : “Türk köyünü hala: "Çoban kaval çalar, anın Hayatı şairanedir. Fısıldaşır, sükût eder, Bu bir güzel teranedir." gibi dörtlüklerdeki havayla düşünenler, bu memleketi tanımıyorlar; onun gerçekleriyle hallü hamur olmadıkça köyü bildiğimizi iddiadan, onun adına avukatlık etmekten vazgeçelim bari. Elinize geçtiğinde bir altına sahip olduğunuzu unutmayın. Çünkü o kitapta sizler varsınız.2020’de de bir başyapıt kesinlikle. Bir değil binlerce defa şans verilmesi gereken bir eser ciddi manada. Yazar, cesareti ile , sağ duyuluğu ile, dürüstlüğü ile, ,azmi ile ve en mühimi bıraktığı yegane armağanından ötürü teşekkürü ziyadesi ile hak ediyor.
Bizim Köy
Bizim KöyMahmut Makal · Literatür Yayıncılık Dağıtım · 20181,192 okunma
··
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.