Benim Çehov’dan okuduğum ilk eserdi ve tek kelimeyle nutkum tutuldu. Bu kadar kısa bir kitaba bu kadar çok şeyi nasıl sığdırdı akıl bile erdiremedim. Okurken hiç bitmesin istedim. Çehov, bizi altıncı koğuşa dikenli yollara sapmadan patika bir yoldan ulaştırıyor kendi tabiriyle. Ama içine girdikten sonra yolculuk gerçekten zorluydu. Gerçek hayatla yüzleştiren birçok sayfası vardı ve o sayfalar fazlasıyla bunaltıcıydı. Özellikle Mihail ve Hobotov kısımları beni bile çileden çıkardı. Yaşadığımız dünyayı; sağlık sistemi, etik kurallar, ahlak, adalet, ölüm ve daha birçok konu kapsamında çarpıcı bir şekilde ele alan bir eser olmuş. Her şeyini kaybetmesiyle manik depresif hastalığına tutulan Ivan ve birçok şeye sahipken hayatının ve sahip olduklarının ne kadar anlamsız olduğunu fark eden Andrey’in arkadaşlığı da felsefik ve psikolojik açıdan çok güzel beslemiş kitabı.