Gönderi

Ey azizim, vahdet-i vücûd inancı ancak ve ancak tarikat erbabının havâssına (seçkinlerine) mahsus bir itikaddır. Mü'min ve ehl-i tarîkim diyen fakır gibi nakıslar, bunun kabûliyle mükellef değildir. Bizim gibiler, akaid kitaplarında avâm için yazıldığı ve mekteplerde okutulduğu gibi, "Cenâb-ı Allâh'ın vücûdu "vâcib ve kadim", eşyânın vücûdu "mümkin ve hadis (sonradan olan)" olup, Cenâb-ı Hakk ilmiyle mümkinâtı kapsar, zâtıyla her şeyden münezzehtir. Allah'ın sıfatları, zâtının ne aynıdır, ne gayrıdır." demelidir. Ya da ileri gelen bazı sâlih kişilere uyup, "Cenâb-ı Hakk, şânına lâyık ve keyfiyetini bilemediğimiz bir şekilde yüce arşın üzerinde istivâ buyurmuştur." diyerek Hakk'ı takdis etmek, makam ve mertebelerden bahsetmemek gerekir. Vahdet-i vücûd veya vahdet-i mevcûda âit bir kelâm duyduğumuz zaman, "Bu ilmin hakikatini ancak Cenâb-ı Hakk ile büyük peygamberler ve yüce pirler bilirler." diyerek susmak, vahdet-i vücûda inanan saygıdeğer kişileri, onların yolunda olan Müslümanları aşağılamamak, onlarla alay etmemek lâzımdır.
Sayfa 35 - Revak Kitabevi ☪ 1. Baskı: Aralık, 2013Kitabı okudu
·
19 views
mehmet levent okurunun profil resmi
Bu paylaşımı görmemiştim. Çok güzel tespit.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.