Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

196 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Ölçü
Bir kitabın en mühim görevi bana göre okura sorular sordurması. Bu yüzden görevini layıkıyla yerine getiren Ada’nın bende bıraktığı izleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Zihnimde onlarca cümle uçuşup birbirine karışırken, bu salgın döneminde, sosyal bağlarımızın ne kadar önemli olduğunu da anlamaya müsait ruh halimle, kitap hedefini 12’den vurdu diyebilirim.
Ketebe Yayınları
Ketebe Yayınları
oldukça iyi bir kitabı dilimize kazandırmış ve değerli
Selman Ç.
Selman Ç.
bana -muhtemelen fark etmeyeceğim- bu kitabı hediye ederek kitaplığıma bir değer daha katmıştır, teşekkür ediyorum. Elime kalem aldıran kitapları ayrı bir kıymette görüyorum. Çünkü bu benim için; okuru harekete geçirmek, onu rahatsız etmek, sorgulatmak, bazen bir sancı vermek ve sonucunda aydınlığın doğmasına vesile olmak anlamına geliyor. Kalemimle zihnim aynı hızda olsaydı eğer daha fazla düşünceyi not edebilirdim; lakin şimdi yakalayabildiklerimle yetineceğim. *** İhtiyaçlar ve Okumak İnsan, ihtiyaçlarının çokluğu ile yaşar. Fiziksel ve psikolojik olarak ayırdığımız bu ihtiyaçlarda, hepimizin bildiği gibi öncelik bedenimizin ihtiyaçlarıdır; doymak, ısınmak, su içmek vs. Örtünmek ve barınmak güvende hissettirir, doyunca başımızı kaldırır ve dünyayı algılarız. Peki, ısındık-doyduk, bitti mi? İnsan için sohbet, bülbül için ötmek gibidir; bülbül güle olan aşkını şakımasa ölürmüş. İnsan da duygularını paylaşamasa zaman içinde ölüyor. Ruhu doymamış ve artık açlığının ıstırabı kalbini kavuran insanlar, derin bir ümitsizliğe düşerler. İki lokma ekmeği bölüşmek, bir tas çorbayı dahi birlikte içmek güzeldir. Gözden göze akan enerji o kadar değerlidir ki yeter ki biri görsün bilsin diye bugün sosyal medyada fotoğraflar uçuşmakta. Bencilce de olsa dostça da olsa insan görülmek, bilinmek, var olmak ister, varlığının farkında olsunlar ister. Bu teknoloji çağında paylaşmak; bir diğerinde öyle ya da böyle var olmaktır. Peki neden okuruz? Bende konu dönüp dolaşıp bu noktaya geliyor; çünkü okumak doyurur, buldurur, gördürür. Okumak, bir vakti değerli geçirmekten çok daha fazlasıdır. İnsan bir kitaba elini uzattığında, aslında aradığı anlamlı bir sestir, soğuk bir bilgiye, ruhsuz bir romana yöneliş değildir; kendi cinsinden olan başka bir varlığa, bir insanadır bu uzanış. ‘’Karanlık hep vardır, ısrar eden ışıktır.’’ Okumak meşaledir. Ruhunu, zihnini, kalbini doyuranlar içsel olarak daha aydınlık daha güçlü olurlar. Herkesin yaşadığı müddetçe bir ışığı olur; kiminin içinde mum yanar kiminin içinde meşaleler, o kutlu kişiler ki ruhlarından fışkıran ışık güneş gibidir ve çevrelerini her manada aydınlatırlar. Yazar; sese ses, cana can olmaya gelendir. Bu yüzden insanın hayatla ilişkisidir okumak. En iyi hissettiğim zamanlar zihnimdeki okuma planlarını hayata geçirdiğim ve okuduklarımı paylaşabildiğim, konuşabildiğim insanların olduğu zamanlarmış meğer. Hepimizin aradığı bir mana var; en cahilimizin de en bilginimizin de peşinde olduğu hakikattir. Bunları söyleme sebebim; bu kitapla hayatımı ve diğer hayatları, adeta bir süzgeçle yeniden gözden geçirmiş olmamdır. Anladım ki insanın özünde ihtiyaç duyduğuyla dışa yansıttığı çok başka. Yalnızlığın seçilmiş olanı güzeldir, fazlası kalbi çöle döndürür. *** Bir Issız Ada Çizeriz Ada metaforu birçok kez kullanılmış, üstünde düşünülmüş, hatta anketler yapılmış ve sorulmuştur: ‘’Issız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey nedir?’’ [Ben adada su olacağını varsayarak patates, tuz ve çakmak alırdım. :)] Bu adaysa ıssız değil; insan içindeyken insandan uzakta olmanın, hem simgesel hem gerçekçi bir tutumla anlatımını sunarak, bize eylemlerimiz ve ilişkilerimiz arasında gidip gelen bir soru yağmuru bırakıyor. İnsanın diğer insanlardan soyutlanmış bir hayat yaşaması bir yere kadar mümkün olsa da, bir yerden sonra zihin değirmen taşının içindeki bir buğday tanesi gibi, gün be gün kendisini öğütüyor. Ayrıca çalışmanın hayati önemi de işlenmiş kitapta. Basında da ünlü kişilerden şu sıralar sık sık duyduğum ve kitapla ilişkilendirdiğim ifadeler var: Çalışan, üreten insan olmak… Hayatı izlemek değil, hayatın tam içine karışmak. Ölene kadar öyle ya da böyle insana meşgale ve ilişkiler gerek. İnsan işe yaramadığını hissettiği an yaşamak önemini yitiriyor. Bu yüzden bir sese de işe de ölene değin ihtiyaç var. Yaşlı olup eş derdine düşen erkeklere çoğumuz küçümseyen gözlerle bakarız. Ama anlamak gerek, evden gelecek olan bir sesin bir soluğun farkında o insanlar. Genelde yaşlı kadınlar yaşlı adamlara nazaran çocuklarının yanında daha kolay yer bulurlar, bu yüzden koca derdine düşmezler. (Eh toruna bakacak, yemek yapacak, bir de üstüne bundan para almayıp gocunmayacak kim var?) Birlikte içilecek bir çaydır hayatı bu kadar katlanılır kılan. İşte kitaptaki çiftimiz hem insanın evlilik içindeki varlığının önemini hem de sohbetin değerini bize usul usul akan bir sakinlikte anlatıyor. Bazen sessizlik de kulakları yırtabilir. Seçtikleri hayatı çıldırmayacak kadar yalnız, ölmeyecek kadar birlikte yaşayan insanlar... *** Değinmek istediğim konulardan biri evlilik üzerine. Erkek karakter soğuk ve sığ, kadın karakter renksiz ve sığ ve tabak çanak der gibi sevgilim diyen bir hanım. (İngilizceye ‘’honey’’ diye çevrilmişse çok gülerim.) Eşiyle yılları birlikte geçirseler de bende uyanan düşünce en başından beri hiç birlikte olmadıkları yönünde. En başında evlilik teklifinde hayır yoktu ki: ‘’Evlenelim mi?’’, ‘’Fakat tanışmıyoruz.’’, ‘’Olsun evlenince tanışırız.’’, ‘’Tamam.’’ Ne kadar gerçekçi bir başlangıçları olduğu tartışılır ki tam olarak puan kırdığım noktadır ilişkilerindeki bu yapaylık; ilerleyen sayfalarda adamın soğukluğunun, kadının metaneti ve pasifliğinin aralarındaki ilişkinin yapısını ve son durumunu belirlediği bir gerçek. Hem evliliklerinde yalnızlar hem kendi ailelerine karşı çok ilgisizler. Komşum bana selam vermedi diye düşünenler, kaç kere selam vermeyi denediklerini de düşünmeliler. Bu çiftimiz oturdukları yerde bir gün biri gelir de hal hatır sorar mı diye bekliyor. En sonunda da ümidi kesiyor. Şehirdeki hayatlarında da durum aynı, adadaki hayatlarında da. Akşama kadar iskambil kağıdıyla oynayacağına komşuna birkaç meyve götür bir selam ver. Tamam yokluk var fakat elinden gelen neyse odur, yarım elma gönül alma. Bunlar kendilerini her şeyden soyutlamış, yakın akrabalarından dahi bihaber (insan öz yeğenini bilmez mi), akşama kadar ancak ye iç güneşlen yat, arada bahçeyi belle, tavukları yemle, akşam iki patates haşla anlayışında olan, kendi aralarında dahi doğru düzgün sohbeti olmayan bir çift. Neden peki? İnsan kendisini herkesten bu kadar soyutlarsa elbette konuşacak konu bulamaz. Ne anlatacaksınız ki? Kitap yoktuysa yürüyüş de mi yapamıyordunuz? Pandemi vardı da hes kodunuz yoktu diye köyün içine mi inemiyor, her kapıdan döndürülüyordunuz? Paralarının bereketi yoktu bereketi! Kadının varlığından haberi olmadığı yeğeni geldiğinde, çiftimiz apaçık yatıracak yerimiz yok diyerek, görgü dediğimiz insanlıklarının da kıt olduğunu gösterdiler. Delikanlı girişken bir karakterdi. Kısa ziyaretinde kuvvetli iletişimiyle o çatının altında kendine bir yatak serdirmeyi başardı ve çiftimiz belki yıllar sonra ilk defa yaşadıklarını fark ettiler, çünkü sohbet edebildiler. İnsanların aklını pazara çıkarmışlar, herkes dönmüş kendisininkini satın almış derler. Evet kendi aklımız güzeldir, iyidir, hoştur ama başka insanların fikirleri, bakış açıları, anıları, karakterleri paletimizde olmayan farklı renkler gibidir. Delikanlı bunlara üniversitedeki eğitiminden, ülkeden, Dostoyevski’den, başka yazar ve kitaplardan bahsettikçe ikisi de o kadar mutlu oldular ki, adeta solukları denizin altında kesilmiş de sudan kurtulmuşçasına nefes aldılar. Bu kısım ''Yaşlı Mandarin Ölmeli Mi?'' bölümünde işlenmişti. En beğendiğim bölümlerden biri oldu. Sosyoloji öğrencisi olan bu konuşkan, sıcak ve dokunaklı gencin, alelade bir tavırla söyledikleri, çoğunu anlamasalar dahi sırf kendileriyle konuştuğu için hoşlarına gidiyor, her şey aynı olmasına rağmen çok şey farklıymış gibi geliyordu. İşte bu yüzden sohbetin değeri altındır. *** Çiftin arasındaki ilişki kasvetli olmamakla beraber ruhsuz, gün doldurmak için yaşanan, erkek karakterin olduğu kısımlarda yalnız yaşamaktan her türlü iyidir diye görülen bir anlayışta sürüyordu. Kadın içinse; kocaydı işte. Bir insanı yanınızda istemenizin sebebi sadece sizin menfaatlerinize katkısı olmamalı. İşte bu ilişkiyi ikisine de tat vermez hale getiren buydu. Yıllar devrildikçe eşler birbirinin bir uzvu gibi kanıksanabilir, alışılabilir. Kendi elimiz ayağımız nasıl bizi heyecanlandırmazsa elbette eşler de heyecanı gençlikte bırakabilirler. Ama nasıl ki elimiz çatlamasın diye krem süreriz, nasıl ki bir yerimiz yaralanınca pansuman yaparız, bir nevi ilişkiler de bir tatlı kelamla bakımını yapar diyebiliriz. Heyecanlar, gizemler, meraklar bir yere kadar. Zaten birçok çiftin de yaşayıp gördüğü üzere sefalet kapıdan girdi mi mutluluk bacadan çıkıp gidiyor. Bütün devletlerin halkların mutluluğunu düşündüğü bir çağda, Ayçiçek yağının fiyatıyla meşgul olan evlerde edilecek sohbet de yine para yine para. *** Diğerleri Kitap iki ana karakter ekseninde şekillense de, bazen bir insan bazense bir hayvan karakterin hikayeye dahil olmasıyla, sıkıcılıktan uzak ve ilgiyi taze tutan bir yapıda ilerlemiş, kitabı bu yüzden de çok sevdim. Her biri farklı anılarıyla, farklı ruh halleriyle, farklı mesajlarıyla okura o kadar iyi düşünceler sağlıyordu ki, bunu ancak bu kitabı okuyanlar bilebilir. Tek bir ömrümüz var, bunu sadece kendimizi biyolojik olarak ayakta tutarak kullanmak hem kendimize hem diğerlerine haksızlıktır. Ben bir insanın iyi olmasının onun görevi olduğuna inananlardanım. Komşumuza bir tebessüm etmek, hal hatır sormak, asansöre binerken merhaba demek evet görevdir. Allah ağız vermiş, herkes trafikte küfrederken çok bonkör ama selam vermeye gelince cırcır böceklerinin ıslık çaldığı sahne. Bir hayvanın önüne iki kap yemek koymak, su vermek evet görevdir. Yaşamak ve sadaka iç içedir. İçinizde tuttuğunuz canın sadakasını vereceksiniz! Ruhsuz binaları gökyüzünü çalarak diken kapitalist düzene inat, hepimiz evlerimizde-balkonlarımızda daha çok çiçek yetiştirelim ki, yoldan geçenin gözünden kalbine huzurlu hisler aksın. Evet diğerleri önemlidir. Çünkü biz de bir başkası için diğeriyiz. *** Yalnızlığın da Bir Sınırı Olmalı Güzel olan seçilmiş yalnızlıktır. Yalnızlığa mahkum edilmek çok büyük bir cezadır. Basit denebilecek bir hastalık insanı yıkabilirken, çok ağır bir hastalık da çevremizden gelen destekle aşılabilir. Manevi güç insanın sadece kendine özgüveni ile açıklanamaz. İnsanı güçlü yapan sevgidir. Kalabalıklar içinde huzursuz hissettirense sevgisizliktir. Herkes ama herkes en az bir kişi tarafından sevilmelidir ki içinde yaşama gücü olsun. Esirgediklerimizi bir gün bizden esirgediklerinde şapkayı önümüze eğip düşünme vakti geldi demektir. Kitapta bir karakter öldükten üç gün sonra evine giren hırsız tarafından bulunuyor. Ne ironik değil mi? Ancak kendisinden menfaati olan biri tarafından ölü bulunmak… Hani derler ya ölürken bir bardak su uzatanınız olsun. Ama suyu uzatan da bunu yüksünmeden yapsın. Bu yüzden gençliğinde kahrımızı çeken ana babalarımıza hürmetimizi esirgemeyelim. Elbette herkesin annesi babası mükemmel ya da merhametli değil biliyorum, ama zalim insanlar değilseler, hakları vardır demektir. Yaşlı ve yalnız olanları görünce hissettiğim duygu tamamen utanç. *** Yan karakterlerden biri adada lüks bir evde yaşayan bir aile. Daha doğrusu karı-koca ve kocanın teyzesi. Koca mı daha patolojik bir vakaydı teyzesi mi bilmiyorum ama okurken bir kısımda epey güldüm, kalan kısımda da afakanlar geçirdim desem yeridir. Hani sürekli konuşan, mütemadiyen haklı, karşılıklı bir konuşmanın mümkün olmadığı, içindeki sevgisizliğin yüzüne bir karalık olarak oturduğu, halkımızın nursuz diye isimlendirdiği, yaşam enerjisini yanındaki insanların ruhlarını emerek sağlayan, bir naneye yaramayan tipler vardır, ‘’Konu ne olursa olsun her konuda her zaman o haklıydı. İnsan onu ya öldürmek ya da dinlemek zorundaydı. Üçüncü bir seçenek yoktu.’’ (Sy 134.) İşte o ruh emiciyi Harry Potter görseydi bayılmaz doğrudan ölürdü. Teyzeden sonra adamdan bahsetmek istemiyorum. Burada kadın karakter iki ruh emiciyle yaşarken fonda ‘’Her şeyin bedeli var, güzelliğinin de. Bir gün gelir ödenir, öde Firuze’’yi dinliyoruz. *** Eşek ve köpeğin olduğu bölümler, yine insanın merhametsizliğinin ve benciliğinin davranışlarına nasıl yansıyabileceğini, oldukça etkileyici bir biçimde anlatarak okuru sarsıyor. Hangisine daha çok üzüleyim bilemedim. Sanırım köpeğe bir tık daha fazla içim yandı. Dili dişi olmayan, size derdini gözleriyle birkaç küçük hareketle anlatan varlıklardır hayvanlar. Etmeyin eylemeyin, merhamet edin, ne olur sanki? İnsan ki vefasını insandan esirger, Allah’ın bizlere emaneti olan bu güzel varlıklara neler etmez? *** Oğullar, gelinler, kalanlar ölenler her birine değinmeye güç yetmez. Son olarak kilise gibi bir ibadethanenin toplumu bir arada tutmak için nasıl değerli olduğu, insanların birbirleriyle ilişki kurmak için bir konuya ihtiyaç duymaları, bazen vazgeçmenin bazense inat etmenin önemi, en çok da hal hatır ne demek bunun çok güzel işlendiği bir kitap okudum. Yalnızlık Allah'a mahsustur. Herkese keyifli okumalar diliyorum.
Ada
AdaMeşa Selimoviç · Ketebe Yayınları · 2020170 okunma
··
1.273 görüntüleme
Ferah okurunun profil resmi
"Güzel olan seçilmiş yalnızlıktır" alkışlar ile katılıyorum sana. Tercih edilen yalnızlık hakikaten mecbur bırakılan yalnızlıktan çok çok daha kalabalık aslında biliyor musun Kübra? Yalnızım sandığın an sadece fiziksel olarak yanında kimsenin olmadığı zamanlarla sınırlı kalıyor. Koskocaman bir dünya sana dar gelmiyor. Büyük bir keyifle defalarca okudum incelemeni, her zaman ki gibi yine çok besleyici. Yüreğine sağlık.
K. okurunun profil resmi
Boş kalabalıktansa baş dinlemek diyorsun, haklısın abla. Dünyayı dar eden de insan var eden de. İsmini görmek çok güzel, senin de yüreğine sağlık. 💛
Selman Ç. okurunun profil resmi
Yazar, kitabı hasta olduğu dönemde yazmış diye okumuştum bir yerde. Buram buram acı bir hüzün var zaten anlatımda. Kırgınlık var. Hani insan en çok hastayken yalnızlık duygusuna kapılır ya, etrafında kimse de yoksa biraz bunu çağrıştırdı bana. "Okumak, yakıtımızdır. Yoksa o yolu nasıl bitireceğiz?" diyordu yazar
Dünyasızlar
Dünyasızlar
'da. Hakikaten öyle değil mi? Herkes için olmasa da genel olarak kitaplar ile bir bağ kurmuş, belli bir okuma düzeni olanlar için öyle. Bir kitap okura şu an sende olduğu gibi kitabı okuyup hayatınla ilgili bir şeyler veya başka hayatlara ilgili sorgulamalar yaptırabildiyse güzel kitaptır bence. Kitapta ne kadar da çok değşnecek konu var değil mi? Aslında mis gibi toplantısı yapılıp üzerine saatlerce konuşulabilecdk bir kitap. Evlilik konusu, yalnızlık, vefasızlık, ihanet ne ararsan var. Yaşlı Mandarin Ölmeli Mi?' bölümü benim de en sevdiğim bölüm oldu. Nasıl da insanın gerçek yüzü ortaya çıkıyor değil mi? Çıkarlar ön plana gelince nasıl da değişiyor insan. “Seçilmiş bir yalnızlık, insanın sahip olabileceği en büyük lükstür.” der Bukowski. Haksız da sayılmaz aslında. Şu şartlarda istese de yalnız olamaz insan, insanın en kötü yalnızlığı ise kalabalıklar içinde olanı. Kitabı enine boyuna incelemişsin Kübra, emeğine kalemine sağlık. Kitabı sevip böyle bir yazı yazmana da ayrıca mutlu oldum. Bir başka güzel kitapta buluşmak dileğiyle...
Ketebe Yayınları
Ketebe Yayınları
'nı takip etmeyi unutmayın :)
K. okurunun profil resmi
Evet Selman, yazarın yalnızlık hissini aktarışı çok başarılıydı. Zaten bazı hisler var ki yaşamadan anlatılamaz. Kesinlikle okumak, bu meşakkatli yolda bir yakıt bir güç bizler için. Kimi oyunda kimi yemekte kimi gezmede aşırıya kaçarak yürüyor yolu. Bizler bunları belki 2.plana atarak gücümüzü kitaplarla sağlıyoruz. Kitabı incelemek için düşüncelerimi toparlayım istedim, kelimeleri bir araya getirmek çok fazla yazı yazmayan benim gibi insanlar için epey zor. Daha evvel yazmam gerekirdi halbuki. :) Nice güzel kitapta, belki pandemi sonrası toplantılarda görüşmek ve konuşmak dileğiyle. Teşekkür ederim. :)
İclâl okurunun profil resmi
Ben de "seçici sosyallik"ten yanayım :) . Kimin yanında nerede sosyal olacağımı ben seçmeliyim sanki. Diğer türlü yapmacık gülümsemeler, zoraki nezaket, saçma bir muhabbet gibi geliyor. Yalnızlıklardan bahsedince aklıma geldi. Geçenlerde bir video izlemiştim insanlığın en çok etkileşimde ve iletişimde olduğu çağdayız ama buna rağmen yalnızlık duygusu da en çok bu zamanda. Manidar mı? Belki de değil. Çünkü bunun içinde yaşıyoruz zaten. İnsan ilişkileri birçok insanın ihtiyacı ama aynı zamanda korkusu, çekincesi, tedirginliği. Çok güzel sorgulatan ve düşündüren bir incelemeydi Kübra eline sağlık. Zaten bu kitap sen geçenlerde bahsettiğinden beri listemde inceleme de merakımı iyice artırdı:) ama bir şey soracağım iyi hissetmek cidden insanın görevi midir yani öyleyse bile bunu bir "görev" olarak görürse iyi hissedebilir mi?
K. okurunun profil resmi
Bizim toplulumuzda insanlar birbirlerine karşı ne mesafede duracaklarını bilmediklerinden, gereksiz yakınlaşmalara girip ışık hızında uzaklaşmalar yaşayarak samimiyeti laçkalığa dönüştürüyorlar. Halbuki zamanla yakınlaşmalar olsa, işte o sosyal seçicilik dediğin kaliteli yakınlıklar kurulur ve bir diğeriyle kurulmamış yakınlık da soğukluk olarak isimlendirilmez. Bu yüzden bence seçilmiş yalnızlık güzellemesi ya da her yerde gördüğümüz haliyle yalnızlık özleminin altı çiziliyor. Çünkü herkes birbirinin hayatına "boş kalabalık" yapıyor. Ama asıl sızı gerçek sohbetlere duyulan özlemden kaynaklanıyor. İyi hissetmek... İnançlı bir insan için kendi canı da Allah'ın emanetidir, bu yüzden herkes elinden geldiğince kendine iyi davranmalı, iyi bakmalı, nefse zulüm haramdır. Tabi bunu anlamayacak insanlar çıkabilir, biraz açmak gerek; insan kendine değer vermezse, kendisinin dahi değer vermediğine el niye değer versin, diyerek noktayı koyayım. Birbiriyle çeliştiğini düşünmüyorum, bir başkası için yeri geldiğinde elini taşın altına koyabilmek, bir tebessümle dahi olsa iyi hissettirmek de bir görevdir. İşte özgüven dediğimiz belki de bu. Bir insana iyilik yapmaktan korkmayan, güçlü hissedendir. Gücünü sevgiden, merhametten, saygıdan alır. Sorularını yanıtlayabildiysem ne mutlu bana. Değerli katkın için teşekkür ederim İclal. :) 💛
1 sonraki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
‘Bazen sessizlik de kulakları yırtar’ ifadesi kitabın ruhunu yansıtan en iyi ifadelerden biri olmuş. Hareketsizlikten, amaçsızlıktan doğan bir sessizlik... Karı-kocanın ilişkisi bana göre günümüzde çokça karşılığı olan bir ilişki tipi. Atalet, ilişkileri de dahil olmak üzere hayatlarını ele geçirmiş adeta. Sevgi mi yoksa bir çeşit alışkanlık mı bilmiyorum ama kadının hastalığında adamın yaşadığı duygusal yoğunluk bence önemli bir detaydı. Maddi olanaksızlıkların ilişki üzerine olası etkileri konusunda yazdıklarına aynen katılıyorum. Belki de hayatlarının en güzel günlerini yaşamaları beklenen yaşlı bir çiftin dışarıya böyle karanlık bulutlar salmasının en temelinde parasızlık vardır. İnsanın en temel ihtiyaçlarını ve küçücük de olsa bir parça lüksünü karşılayacak kadar parası olmadığında geriye kalan pek çok şeyin fazla bir anlamı kalmıyor. Tabii en mütevazi yaşayabilen insan üzerinden söylüyorum bunu. Yoksa hiçbir şeyle yetinmeyen insanlar zaten en baştan bu konunun dışında kalıyor. Kitaptan pek çok konu başlığı çıkartmışsın ki, ben de kitabı yeni okuduğum için her birini büyük bir keyifle okudum. Daha pek çok konuda konuşabiliriz ama o zaman bu yorum satırlarca uzar ve yorum olmaktan çıkar:) Ellerine, emeklerine sağlık Kübra... Kitap hakkındaki fikirlerini merak ediyordum ve fazlasıyla gidermiş oldum... Görüşmek dileğiyle... Keyifli okumalar...
K. okurunun profil resmi
Aslında verilen mesaj bir kasvet barındırır gibi ama yazar bunu okuru sıkmadan, su gibi akan bir dille anlatarak maharetini göstermiş, değil mi abi? İnsanı bir somun ekmeğe muhtaç eden düzen utansın. Maddi durumları daha iyi olan çiftlerde durum nedir bilinmez ama her ilişkinin bir dinamiği vardır. Bu çiftte konu sadece ekonomik değildi diye düşünüyorum. Çünkü çevreleriyle olan iletişimsizlikleri bunun en büyük kanıtı. Adamın buhranıysa aslında temelde yine kendi yalnız kalma korkusuyla ilgiliydi. Oldukça bencil bir karakterdi. Bunun en büyük göstergesi de köpeğe olan davranışları. Hasılı kelam iki tebessüm çift güzel söz hayat kurtarır. Değerli katkın için teşekkür ederim Necip Abi, ben de senin incelemeni büyük keyifle okudum. Taze taze paralel okumak da hoşuma gitti. Buradan
Selman Ç.
Selman Ç.
'ye bir selam daha göndereyim. :)
2 sonraki yanıtı göster
Osman Y. okurunun profil resmi
Uzun bir yazı , kitabı okumayı düşündüğüm için şimdilik okumuyorum , spoiler olayına fazla takılmam ama sanki şu anda böylesi daha iyi. Bir süredir nerede o eski 1000K , nerede o eski incelemeler paylaşımlar diyorum da biliyorum o bir dönemdi ve geçti. Buradaki sağlam özenli okurlardan biri de 'Zehraca' kullanıcı adıyla vardı , sanırım kapatmış hesabını , muhabbetiniz vardı diye hatırlıyorum. Bir gün bir yorumuna rastlamıştım şöyleydl , "İnceleme yazma uzmanlığı geleceğin mesleği" alaylı bir tavrı vardı. Oysa kendisi de bir zamanlar önemsemişti inceleme yazma meselesini , fakat bakmıştım uzunca zaman önce bırakmıştı yazmayı. İnsan ne garip varlık değil mi ? Bir şeyi yaparız sonra aynı şeyi yapanı eleştiririz veya bir şeyi yapanı eleştiririz sonra aynı şeyi kendimiz yaparız. Uzun detaylı bir inceleme gorünce biraz anlatmak istedim , hatamız varsa kusura bakma.
K. okurunun profil resmi
Hiç kimse kendisi için yazmaz. Herkese hitap eden yazı türü ve uzunluğu da farklıdır elbet. Kitaptan üç beş cümle ile bahsedilmesini tercih eden okurlar da var, detaylı bahsedilmesinden hoşlananlar da. Profesyonel inceleme yaptığını söyleyenler kusura bakarlar, bakabilirler. Bizler kelimelerimizle kendi bilgi ve düşüncemizi ortaya koyabiliriz ancak ve çoğunluğumuz da profesyonel inceleme yapamayız. İnceleme anlayışım bir kitabın bana düşündürdüklerini yazmak. Okurken not alırım, araştırırım, alıntılara bakarım, altını çizdiğim satırlara bakarım ve inceleme yazım çıkar. Spoiler konusu ise mutlaka hafif de olsa değiniler var, aksi mümkün değil benim için. Çok sık inceleme yazan biri değilim çünkü vakit ayıramıyorum. Ama yazanları büyük bir keyifle okuyorum ve bakıyorum elden geldiğince. O nerede eski 1K dediğin de hepimizin birbirimize ilgi göstermesiyle ilgili Osman. Zehraca da ismini verirsem belki rahatsız olacak başka okur arkadaşlarımız da ilgi gören incelemelerin bir kısmının sebebini sorgulayıp, tatmin edici yazılar okuyamadıkları için gittiler. Ne demiştik, kimse kendisi için yazmaz. Dilediğin zaman okur ya da okumazsın bu yazıyı, sen bilirsin. Fakat insanların okudukları karşısında sohbetlerini esirgemedikleri konusunda benzer duygular içindeyiz bil istedim.
Orkun Derikli okurunun profil resmi
Müthiş, örnek alınası bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık
K. okurunun profil resmi
Estağfurullah, teşekkür ederim.
Hforhsn okurunun profil resmi
Bu çok değerli ve kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Yazınız çok uzun olduğu için hepsini okuyamadım ama “kalemi elime aldırtan kitaplar” kısmı beni ilginç bir şekilde motive etti. Hatta bu cümle için ayrı bir kitap bile yazılabilir, bu nedenle çok dürtüsel, motive eden ve ‘kalemi elime aldırtan’ bir cümle oldu. :) Kitabı yeni aldım ve birazdan başlayacağım. Umarım benim için de unutamayacağım bir kitap olur. Elinize, ağzınıza sağlık :)
K. okurunun profil resmi
İyi bir kitaptır, seveceğinizi umuyorum. Keyifli okumalar. :)
Selman Ç. okurunun profil resmi
Yorum için rezerve :) Uygun bir zamanda bu yorum GÜNCELLENECEK :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.