Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

185 syf.
7/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Birinci Dünya Savaşı bitmiş. Ekonomiden toplumsal yaşama her alanda hızlı gelişme gösteren ? bir ülke. Amerika tarihine çılgın yirmiler olarak adını yazdıran bir dönem. Aynı zaman da aynı dönem (1919-1929) Caz Çağı olarak da anılıyor. Yazar, bu tarihlere yitik yıllar adını veriyor. Bir de Amerikan Rüyası meselemiz var. Bu konular hakkında ansiklopedik bilgilere sahibi olamayız ama tamamen de yabancı olursak, kitabın da maksadını anlamamız pek mümkün olmuyor. Oysa bu kitabın bir yazılış amacı var. Toplumun kör gözüne parmak sokmak. Çok uzatmadan (inşallah becerebilirsem) biraz değinmek istiyorum bu konulara. Keşke okumadan önce ben de az çok bu bilgilere sahip olsaydım. O zaman daha farklı gözle okurdum. O zaman kitabı bitirdiğimde, ben de bırakacağı o muazzam etkiden mahrum kalmamış olurdum. 1919-1929 yılları için “Mucizelerin çağıydı, sanatın çağıydı, aşırıya kaçmanın, politakayla hiç ilgisi olmayan hicvin çağıydı” diyor F. Scott Fitzgerald. Hikayeyi de tam da bu konular üzerinden kurguluyor. O dönemde halk politikayı bırakıp tamamen eğlenceye yöneliyor. Yazar 1922 yılında kaleme almaya başlıyor kitabı ancak 1925’te bitirebiliyor. İlk baskısı da o yıl yayınlanıyor. Hadi 1920’ler Amerikası’na azıcık göz atalım. 1920 yılında kadınlara oy kullanma hakkı tanınıyor. Bir yasa değişikliği ile alkole yasak getiriliyor. Afroamerikan (Afrika kökenli Abdliler) müzik olan caz ise her yerde. Gençlik kendilerinden önceki kuşakların geleneksel kültürüne karşı isyan etmek için kullanıyor cazı... Böylece popüler bir müzik türü oluyor... Kızlar viktoryen tarzı diye adlandırılan kadın tiplemesinden çıkıp, kısa saçlı, partilere giden, toplum önünde sigara içen ve erkeklerle beraber her yerde olabilen bir varlık haline geliyor. Her türlü aşırılık, eğlence toplum tarafından kabul ediliyor ve dibine kadar yaşanıyor. Yasağa rağmen alkole o kadar çok talep oluyor ki... Alkol ucuzluyor ve herkesin ulaşabileceği hale geliyor. Ekonomik kutuplaşma dalga dalga yayılıyor. Şaşalı hayatlar, şıklık, varlıklı insanların en büyük göstergesi haline geliyor. Coco Chaneller, Çarliston Danslar, Art Decolar hep bu dönemde ünleniyor... Çarliston demişken, kitabın karakterlerinden Jorden Baker adının Çarlistonu Avrupa’ya tanıtan , 1920’ler de çarliston denince akla ilk gelen siyahi dansçı Josephine Baker adı ile benzerliği de dikkatimi çekiyor. Kısacık da ‘Amerikan Rüyası’na değinmek istiyorum. 18.yy’da ABD bağımsızlığını kazanmıştır. Bağımsızlığını kazanan Amerika, çok çalışma ile başarı, refah ve şöhretin yakalanabileceği fikrini savunmuştur. Halkı bun yönde teşvik etmiştir.19.yy başlarında doğal kaynaklarının çokluğu sayesinde de sanayileşme alanında büyümüştür. Birinci dünya savaşı başladığında ABD, artık ekonomik açıdan yüksek bir refah düzeyine ulaşmıştır. Amerika’nın rüyası gerçek olmuştur. Sadece Amerikan halkının değil tüm dünyanın rüyası haline gelmiştir. Ancak 19.yy da bu rüya halkın gözünü bürüyen çabuk zengin olma hırsı yüzünden bozulmaya başlamıştı. Amerikan Rüyası maddi refah anlayışı haline gelmişti. Süslü evler, şık arabalar, gösterişli mücevherler ve giysiler, uşaklar, hizmetçiler, eğlenceler, hatta evde bir köpek sahibi olmak, Amerikan rüyasının gerçekleşmiş olduğunun kanıtı haline gelmişti. Tüm bunlar aynı zaman da mutlu bir hayatın da sembolü olmuştu. Zengin zaten zenginken, fakirler bunlara sahip olmak için çok çalışıyor, daha fazla mesai yapar olmuştu. Ancak bu defa da sahip olduklarının tadını çıkarmak için zamana sahip olamıyordu. Özgürlükler ülkesinde özgür olabilmek için paranın olması gerekiyordu. Ne kadar paran varsa o kadar özgürdün. Aşağıdaki kitaptan aldığım satırlar Gatsby’nin günlük programını gösteren çizelge buna bir örnek olarak kitapta yer alıyor. “Bu defa cebinden Hopalong Cassidy adlı eski bir kitap çıkardı. “Şuna bir bak, bunu çocukken hiç elinden düşürmezdi. Daha o zamandan belliydi.” Arka kapağını açtı ve görebilmem için kitabı bana çevirdi; boş olan son sayfada el yazısıyla PROGRAM yazıyordu. Üzerine 12 Eylül 1906 tarihi atılmıştı, altında ise bir çizelge vardı: Yataktan kalkış 6.00 Ağırlık çalışması ve duvara tırmanış idmanı 6.15 - 6.30 Elektrik vb üzerine çalışma 7.15 - 8.15 İş 8.30 – 16.30 Beysbol ve spor 16.30 - 17.00 Hitabet, güzel duruş ve hal tavır çalışması 17.00 – 18.00 Lüzumlu buluşların incelenmesi 19.00 - 21.00 ALINAN KARARLAR * Shafters ya da (buradaki isim okunmuyordu) oyalanıp vakit harcamak yok * Sigara içmek ve çiklet çiğnemek yok * Gün aşırı banyo yapılacak * Her hafta iyi bir kitap ya da dergiyi okunacak * Her hafta 5 bin dolar (bunun üstü çizilmişti) 3 bin dolar biriktilecek * Anne ve babaya daha iyi davranılacak ••• “Bu kitabı şans eseri buldum” dedi ihtiyar, “durumu gayet iyi açıklıyor, değil mi?” “Evet. Açıklıyor.” “Jımmy’nin hayatta ilerleyeceği kesindi. Her zaman buna benzer kararlar alırdı. Kendini geliştirmek için neler yapmış gördün mü? Hep böyle. “ Yine upuzun bir yazı oldu. Yukarıda yazmış olduğum şeyleri kitaba başlamadan önce biraz biliyor olsaydım ya da bilmem gerektiği ile ilgili fikrim olsaydı , hiç kuşkusuz hazırlanırdım. Bu sayede kitabı çok daha farklı bir gözle okurdum. Nick’in Gatsby’e neden bu kadar hayran olduğunu, Gatsby’nin evinin şatafatının ne kadar bu kadar derin anlatıldığını, Gatsby’nin evindeki bitmek tükenmeyen partilerin sebebini, Daisy’nin kırılganlığının ve aynı zamanda budalalığının sebebini, kocası ile arasındaki ilişkinin temellerini, hatta WestEgg (sonradan zengin olanlar burada yaşar) ile EastEgg (Mal varlıkları geçmişe dayalı olanlarsa burada yaşar) arasındaki farkı, tamircinin karısının neden alakasız bir yerde köpek aldığını ve bu detaya neden yer verildiğini, Jordan Baker karakterinin hikayedeki yerini ve daha bir çok şeyin sebebini kavrayarak okurdum. Hatta kitabın giriş bölümü olan şu cümleler bile daha bir anlam kazanırdı. “Daha genç olduğum ve daha kolay etkilendiğim yaşlarda, babamın bana verdiği bir öğüt, o gün bugündür hiç aklımdan çıkmaz. 'Birini eleştirmeye kalktığında' demişti, 'herkesin seninle aynı imkânlarla dünyaya gelmemiş olduğunu aklına getir" Muhteşem Gatsby, basıldığı yıl değişik tepkiler alır. Çok az satar. Yazar kitabının başarısız olduğunu düşünür. Kör göze parmak sokan kitabı, o dönem insanının neden okumamış olduğunu tahmin edebiliyorum. İçinde bulunduğu hipnotik yaşamı ve gözlerinin dönmüşlüğünü eleştirdiği için okumadıklarını hatta bu nedenle de burun kıvırmış olabileceklerini anlayabiliyorum. Yazar Amerikan Rüyasının bir kabusa dönüşmeye başladığını öngörmüş ve okuyucuya uyanın mesajı vermek istemiştir. Nasihatı kim sever ki! Örnek günümüz… 1929 yılı sonrasında Amerika için büyük buhran dönemi başlar. Üstüne bir de 2.Dünya savaşı patlak verir. Her nasıl olduysa halk Muhteşem Gatsby kitabını yeni yazılmış gibi keşfeder. Tozlu raflardan aşağı indirir. Tekrar basılır. Amerikan okullarında lise müfredatına alınır. Yazarın unutulacak olmasından korktuğu kitabı, tüm dünya da en çok okunanlar listesine girer. Hakkında iki tane film ve dizi çekilir. Ancak F. Scott Fitzgerald bunları göremeden 1940 senesinde ölür. Tüm bu bilgilerin ve kitabın amacının birazını bile bilseydim “sıkılarak okudum” satırlarını yazmak zorunda kalmazdım. Ya da “çok gereksiz detaylar vardı ne kadar bu kadar uzatılmış ki” demezdim. Aradaki bazı nüansları ve giydirmeleri hiç kuşkusuz fark eder hatta kim bilir başka ne detayları yakalardım. “Abartılmış bir kitap mı okuyorum acaba” hissine kapılmazdım. Sonra yaptığım araştırmaları okurken de "tüh neler kaçırmışım" diye üzülmezdim. Belki sizler bu yazdıklarımı uzunluğuna bakmaksızın okursunuz da, benim kaçırdıklarımı yakalama ve ona göre okuma şansına erişirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Muhteşem Gatsby
Muhteşem GatsbyF. Scott Fitzgerald · Mitra Yayınevi · 201220,8bin okunma
··
130 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.