Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

131 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
YAZAR HAKKINDA Çocukluk ve Eğitim Yılları 1873 yılının kasım ayında Fatihte doğmuştur. Babası ipekli Tahir efendi annesi Emine Şerif hanımdır. İlk ismini babası "Ragîf" olarak koydu babasının vefatından sonra annesi ve arkadaşları ona Akif olarak hitap etmeye başladılar ve o Akif ismini benimsedi. Rüştiye yıllarında Türkçe öğretmeni Kadri Efendiden etkilendi, Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Mülkiye idadisine yazıldı. Babasının vefatı ve evlerinin yanması sonucu maddi sıkıntı yaşadılar, idadiden ayrılan Akif Ziraat ve Baytar mektebine kaydoldu. Mektebin son iki yılı şiirle iyice yakınlaşan Akif spora ilgiliydi 4 yılın ardından mektebi birincilikle bitirip Ziraat Bakanlığına memur olarak atandı. Edebi Hayatı ve II. Meşrutiyetin Akif'e Etkisi Resmi Gazete ve Servet-i Fünûn Dergisinde yazıları yayımlandı. II. Meşrutiyetten sonra İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu. Ancak Mehmet Âkif, üyeliğe girerken edilen yeminde yer alan "Cemiyetin bütün emirlerine, bilâkayd ü şart (kayıtsız şartsız) itaat edeceğim." cümlesinde geçen "kayıtsız şartsız" ifadesine karşı çıkmış, "sadece iyi ve doğru olanlarına'" şeklinde yemini değiştirtmişti[1]. Meşrutiyetten sonra edebiyata atılan Akif Sırat-ı Müstakim dergisinde başyazar oldu daha sonra derginin ismi değişse de Akif çoğu eserini bu dergide yayımladı. Dergi ve gazeterle de mısırlı bilgin Muhammed Abudun etkisiyle benimsediği İslam birliği görüşünü yaymaya çalıştı. Daha sonra Teşkilât-ı Mahsusa'ya, Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye Cemiyeti'ne ve İstiklâl Savaşı'na Katılan Akif, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi beyin ısrarı üzerine istiklal marşını yazdı. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45'te ulusal marş olarak kabul edildi. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışladı. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da, Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı'na gömüldü. Mezarı iki yıl sonra, üniversiteli gençler tarafından yaptırıldı; 1960'ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliği'ne nakledildi. Mezarı, Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey'in mezarları arasındadır. Yazar hakkında notları bitirmeden önce: Mehmet Âkif'e 1 Haziran 1936 tarihi itibarı ile 478 lira 20 kuruş emekli maaşı bağlanmıştı. Bu maaş 1936 yılı Ekim ayından itibaren ödenmeye başlanmış, toplu olarak 2976 lira almıştır. Emekli cüzdanının son sayfasında ise "600 lira borç" ibaresi yazılıdır. Bu borç düştükten sonra ise kalan kısım ailesine verilmiş ve Mehmet Âkif bundan iki ay sonra vefat etmiştir. ASIM HAKKINDA Asım kitabı Mehmet Akif’in sanatının zirvesi olarak görülür. Safahat eserinin 6. kitabı olan bu kitapta Mehmet Akif’i temsil eden -entelektüel İslamcı- Hocazade ile dostu ve öğretmen olan babasının talebelerinden biri olan ve medresede eğitim gören Köse İmam’la karşılıklı konuşmalarından meydana gelen manzum bir eserdir. Bu eser dönemin kimi şairleri tarafından Asım neslinin Çanakkale’de gösterdiği direnişin destanı olarak görülür. Dönemin şairlerinden Süleyman Nazif Asım için şöyle der: “Yarabbi!.. Şair bu mısraları senin arş-ı ilhamından birer birer birer yeryüzüne indirirken, ruhu, kim bilir, heyecandan ne kadar sarsılmış; dimağı, kalbi, a’sabı ne kadar yıpranmış… ve ne kadar harab olmuş!.. Onun yazdıklarını biz yalnız okurken, bu kadar titredik ve sarardık.”[1] Herkes Mehmet Akif’i istiklal marşının yazarı olarak tanısa da Asım kitabı Akif’in hayalindeki genç portresini görmemizi, eğitim ve eğitimde kullanılacak yöntemleri ve eğitim felsefesini anlamamız sağlayacak birincil kaynaktır. Asım; özlenen ve umutlanan ideal türk genci olarak resmedilmiştir. Asım’ın kim olduğuna yönelik farklı bir görüş ise Hz. Muhammed zamanında yaşamış ve ona iman etmiş sahabe Asım bin Sabit olduğudur. (Medium 2020) Asım kitabında yer alan Çanakkale şehitlerine şiirinde “Asımın Nesli” olarak karşımıza çıkan ifade karakterli, ahlaklı, kahraman bir Müslüman genç portresi çizer. Asım erdemli bir insanda bulunması gereken tüm özelliklere sahiptir. Dinine ve vatanına bağlıdır. Mehmet Akif’e göre fiziksel sporlarda çok önemlidir. Özellikle bir güreş müsabakası asım kitabında yer alır tüm terimleriyle birlikte maçı anlatır Akif. Kitapta önemli yer kaplayan bir diğer konu da dönemin ana sorunlarından birisi ‘batı hayranlığı’ konusuydu, servet-i funun ile birlikte toplumda ucu gelmez bir batı taklitliliği başlamıştı, dönemin bazı sanatçıları buna karşıydı karşı olmakta da haklıydı batıyı örnek alacağız derken onu taklit etmeye binlerce yıllık kültürel birikimi yok etmeye başlamıştık. Bu yozlaşma için asım kitabında mestenli dayı karakteri şehir insanının temizliğine dikkat etmemesinden, selam sabah bilmemesinden yakınır. Sonra yabancı mühendislerin gelmesinden bahseder ve onlara övgüler yağdırır: “Su mühendisleri gelmişti... Herifler gâvur a, Neme lâzım bizi incitmediler zerre kadar, İnan oğlum, daha insaflı imiş çorbacılar! Tatlı yüz, bal gibi söz... Başka ne ister köylü? Adam aldatmayı alâ biliyor kahpe dölü! Ne içen vardı, ne seccadeye çizmeyle basan; Ne deyim dinleri bâtılsa, herifler insan.. Hiç ayık gezdiği olmaz ya bizim farmasonun... İçki yüzler suyu, ahlâkını bir bilsen onun! Şimdi ister beni sen haklı gör, ister haksız, Öyle devlet gibi, ni’met gibi lâflar bana vız! İlmi yuttursa hayır yok bu musibetlerden... Bırakın oğlumu, cahilliğine razıyım ben.” Kitapta eleştirilen tek konu bu değildir, her yere yabancı okullar açılmasından, tershane de denizde ya da bir köprü yapımı olduğu zaman hemen İngilizlere koşmamızdan. Bütçe hesabını çıkaran kimsenin olmamasında maliyeye bile yabancıların bakmasından yakınılır. Hocaların ve medreselerin ıslah edilmesinden de hoşnutsuzluk duyduğunu kitapta belirtir imam. Hocazade ise şöyle cevaplar: Sana biz medresenin hizmeti hiç yok demedik; Bir bedâhet bu ki inkâra çalışmak delilik. Halkı irşâd edecek var mı ya sizden başka? Onu insan bile saymaz mütefekkir tabaka? Köylüden milletin evlâdı kaçarken yan yan, Sizdiniz köydeki unsurla beraber yaşayan. Rûhunuz halkımızın, köylümüzün rûhuna denk; Sözünüz bir, özünüz bir, o ne mes’ûd âhenk! Biz bu âhengi harâb etmeyecektik, ettik; Kapanır türlü değil açtığımız kanlı gedik. Ne kadar benziyoruz şimdi sakat bir duvara Daha sonra Hocazade imama kendinizi halka uydurun şeklinde telkinde bulunur. Kitap bu şekilde karşılıklı diyaloglar ve söz sanatları ile devam eder şair Asım’ı kitapta çok konuşturmayı tercih etmez. Genel hatlarıyla Mehmet akif’i temsil eden Hocazade’nin eğitim felsefesi idealist ve realist anlayış arasında gider gelir. Hocazede karakteri dönemin entelektüel İslamcı profilini yansıtır. Batının kaynaklarından yararlanır fakat geleneği ve geçmişini unutmaz binlerce yılın verdiği birikimden doğu medeniyeti birikiminden de faydalanır. Kısaca doğu-batı sentezi yapar Hocazade. Asım kitabında “Adam ister ona insanlığı telkîn edecek” mısrasında insanlığın hocalar (öğretmenler) tarafından öğretilmesi gereken bir değer olduğunu vurgular. Eğitimin amacı insanlığı öğretmek olmalıdır. Bu durum eğitim felsefelerinden Daimicilik akımına denk düşmektedir Kaynakça Ercan Baysülen, Erdal Toprakcı. «Mehmet Akif Ersoy’un Eğitim Felsefesi (Konuşmaları ve Yazdıkları Işığında Nitel Bir Analiz).» Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2017: 172. Medium. Medium. 2020. medium.com/dogrula-org/as.... Wikipedia. tr.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Âkif_Ersoy.
Safahat 6 - Asım
Safahat 6 - AsımMehmet Akif Ersoy · Dergah Yayınları · 2011100 okunma
·
160 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.