Ve biz hepimiz için,
yaşamımızı oluşturan ve çok iyi bildiğimizi sandığımız duygu
yeni
bir çehreye bürünüyordu. Eşlerine büyük güven duyan
kocalar ve sevgililer birden kıskançlaşıyordu. Aşk konusunda
kendilerini hercai sanan erkekler sadakate dönüyorlardı.
Neredeyse yüzüne bakmadan annelerinin yanında yaşamış
olan erkek evlatları,şimdi anılarında peşlerini bırakmayan bu
yüzdeki bir kırışıkla,tasa ve üzüntüye boğuluyordu. Bu ani
ayrılık, kusursuz, geleceği öngörülemeyen bu ayrılık bizi,şimdi
günlerimizi dolduran, hâlâ bu denli yakın ve bu denli uzak,
bu varlığın anısına karşı tepki gösteremeyecek,sarsılmış bir
halde bırakıyordu. Gerçekte,iki kez acı çekiyorduk –
öncelikle kendi acımızı,sonra da burada olmayanların; oğul,
eş ya da sevgilinin çektiğini düşündüğümüz acıyı.