Diyaloğun bu ikircikli potansiyelini kaybeden ve konuşan özneye gösterdiği şematik yüzün dışında bir söz söyleyemeyen hasta, sembolik dünyasının kontrolünü yitirmekte ve sözcüklerin, işaretlerin, rimellerin hepsi, kısacası insanların dünyasında referans gösterilebilecek ve imada bulunulabilecek ne varsa, anlamlı bir denklik sistemine dahil olmaktan çıkmaktadır. Sözler ve vücut hareketleri, kendisinin ve ötekilerin niyetlerinin karşılaştığı bu ortak alanın dışında yer alıp, kaygı uyandırıcı ve bütünlüklü bir varoluş biçiminde, kendi kendilerine varolan anlamlar olmaktadır. Bu durumda gülümseme, her zamanki selamlaşmaya yönelik alelade bir yanıt olmayıp, nezaketin her hangi bir sembolik denkliğine indirgenemeyecek gizemli bir olay haline gelmekte, hastanın ufkunda bilemediğimiz bir gizemin sembolü, sessiz ve tehditkâr bir ironinin ifadesi olarak uzaklaşmaktadır. Zulüm dünyası her açıdan kendini gösterir.