Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

148 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
Virginia Woolf’un hayatına dair hiçbir şey bilmezken yalnızca kitabın önsözünden okumuş olduğum -gözyaşları ile- bu yaşam öyküsü beni derinden etkiledi. Yaşadığı türlü kayıplardan sonra neredeyse tüm hayatı yaşadığı bunalımlarla mücadele etmekle geçmiş ve en sonunda eteklerine doldurduğu taşlarla kendi ölümüne yürümüştür. Ardında, elliden fazla dile çevrilen eserlerini ve eşi Leonard Woolf’a yazdığı veda mektubunu bırakmıştır. Bu dünyadan geçen böylesine güçlü bir kadının, yine cesaret isteyen bir girişimle ölüme yürümesinden hemen önce yazdığı son satırları olan bu mektubunu da buraya iliştirmek istiyor ve Virginia Woolf’u saygıyla anıyorum! "Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum." Kendine Ait Bir Oda, edebiyat dünyasının feminist bir makalesi olarak adlandırılarak kadın hareketinin elinden düşürmediği önemli kitaplardan biri olmayı başarmıştır. Virginia Woolf, feminist bir yazar olarak anılsa da kendisi için bu sıfatı hiçbir zaman kullanmamıştır. Cinsiyetlerin eşitliğini değil hakların eşitliğini savunmuştur. Virginia Woolf, kadın ve edebiyat arasındaki bağlantıyı, kurmaca bir yazıyla ve karakterlerle ele alarak aslında kadınların neden daha az şiir yazdığını veya neden erkekler kadar yaratıcı olamadığını anlattığı bu eserinde, tarihsel süreç içerisinde kadının toplumdaki yerini de ele almaktadır. Sık sık bahsetmiş olduğu “kendine ait bir oda” kavramıyla ise kadının düşüncelerinin özgür kaldığı bir alanının olmasını vurgulamaktadır. Yazar bu kitabında, dönem edebiyatına damga vuran Emily Bronte, Charlotte Bronte, Jane Austen ve George Eliot gibi dört kadının gezme imkânı bulamadıkları için genelde kırsal alanda geçen hikayelerini, kâğıt bulamama zorluklarını ve kendilerine ait bir alanlarının bulunmamasından dolayı yaşadıkları sorunları ele alarak kurmaca yazmak isteyen bir kadının düşüncelerinin başkası tarafından bölünmemesi, maddi anlamda da özgürlüğünü kısıtlayan çoğu şeyin ortadan kalkması gerektiğini dile getirmiştir. Kadınların şiir dünyasında yazan değil de yazılan olmaktan öteye gidemeyişinin en önemli sebebi olarak maddiyatı gösteren yazar, kadınlar ve yoksulluk konusunda türlü sorulara cevap aramaktadır. Tüm bunların sebebi olarak ise erkek egemen toplum buna örnek olarak gösterilebilir niteliktedir. Bu durumda asıl sorulması gereken soru şudur: “Erkek Egemen bir toplumda, kadının özel ve üstün yaratıldığının benimsenmesi nasıl sağlanacaktır?” Erkek egemen bir kültürün ögeleri olan Napoleon ve Mussolini, kadınların erkeklerden aşağı olduğunu savunmuşlardır ancak bu esnada unuttukları bir şey vardır ki bu da kadınların aşağıda olmadığı bir durumda kendilerinin bu kadar büyüyemeyecek olmalarıdır. Hatta öyle ki bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi görmüşlerdir. İşte bu yüzden erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları bir soru olan: "Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?" sorusuna Virginia Woolf, tarihsel ilişkilerin kökenine inerek kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra: "Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” şeklinde kadınlara seslenerek kendini de edebiyat alanında geliştirmiş ve ruhunu bu kapıdan geçerek özgürleştirmiştir. Kadınların edebiyat dünyasındaki yeri, Virginia Woolf’a göre hayal edildiğinde çok önemli, pratikte ise tamamen önemsizdir. Kadınların, erkekler gibi yazmaması gerektiğini de sıklıkla dile getiren yazar, “Kadının varlığına katlanamayan zihniyet; elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır.” Zihniyetine ise “İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne bir sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.” şeklinde karşılık vererek kadınların varlığını ve gücünü ortaya koymuştur. Özetlemek gerekirse Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda’sında kalıpları, kuralları, duvarları kaldırmaktan ve fikrî özgürlükten bahsederek her kadının kendine ait bir odasının ve parasının olması gerektiğini her seferinde üzerine basa basa savunmuştur. Yerinde nasihatler veren bu eser, çoğu yazara karşı olan bakış açımı değiştirerek cinsiyet fark etmeksizin her bireyin kütüphanesinde bulunması gerektiğini düşündüğüm muhteşem bir kitap olarak zihnime kazındı!
Kendine Ait Bir Oda
Kendine Ait Bir OdaVirginia Woolf · Karbon Yayınları · 201938bin okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.