Uğur Mumcu Cumhuriyet tarihinin en dürüst, en yürekli, en devrimci gazetecilerinden biriydi. Tüm meslek yaşamı Atatürk ilkelerinin ve laikliğin savunulması ve yolsuzlukların üzerine yürümekle geçti. Türkiye'nin tam bağımsızlığından yanaydı, özgürlükçüydü. Devleti ve milleti soyanların baş düşmanı oldu. Yobazların, hırsızların, vurguncuların karşısına dikildi. Din sömürücüleriyle savaştı, şeriatçıların boy hedefi oldu. Faili meçhul cinayetleri araştırmaktan hiç bıkmadı. Hiçbir partiye ve kişiye bağlanmadı ve ödün vermedi. Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar'la yaptığı konuşmalar değerli birer belge oldu. Bunların yanı sıra Almanya'ya gidip şeriatçıların şeyhi Cemalettin Kaplan’la görüşmekten çekinmedi. Her toplantıya, panele, imza gününe katılmaktan korkmadı. Her imza gününde yüzlerce okuyucu ona ulaşabilmek için kuyruk yapıyordu. «Atatürkçüyüm, öyleyse vurun» diyerek alnı açık, başı dik yobazların üzerine yürüdü. İnsan haklarının savunucusuydu. Terörün karşısındaydı. «Araştırma gazeteciliğinin en başarılı örneklerini vererek basında bir çığır açtı.
Uğur Mumcu bir kış günü, 24 Ocak 1993'te, saat 13 sıralarında eşi ile birlikte evden çıktı. İbni Sina hastanesinde bakım gören bir dostunu ziyaret edecekti. Eşini bekletip otomobiline bindi. Kontak anahtarını çevirir çevirmez olay yerinde can verdi. Cesedi, otomobilin parçalarıyla birlikte yaklaşık, 3,5 metre yükseklikteki parmaklıkları aşarak bitişikteki bahçeye fırladı.