Kur'an'ın kabileciliği ortadan kaldırarak iman kardeşliği
üzerine bir toplum oluşturmaya çalıştığı halde, Hz.
Muhammed'in ölümüyle birlikte Kureyş ile diğer kabileler
arasında ve Kureyş'in kendi içindeki Emevi ile Haşimi kavgasının
Cahiliye döneminde bırakıldığı noktaya geri döndüğü
müsellemdir. Dört halifenin, dördünün de Kureyş'ten olması
tesadüf değildir. Tarihsel determinizme sığınarak: "Araplar,
Kureyş'in otoritesinden başka bir kabilenin otoritesini tanıyamazdı," demek, Kur'an'ın boşa uğraştığını söylemek demektir."İmamlar Kureyş'tendir, " sözünü, "hadis" olarak kabul etmek, kabileciliği/ırkçılığı, Peygamber'e onaylatmaktır. Kabileciliğin, İslam toplumunu ilk yüzyılında iç savaşa boğduğu
(Cemel-Sıffin-Kerbela) bilinmektedir. Haricilerin, Mutezilenin
ve Ebü Hanife'nin kabileciliğe karşı çıktıkları malumdur.
Sünnilik, "büyük fitne"nin (iç savaşın) yarattığı travmayla
kabileciliği eleştirmeyi aklından bile geçirmemiştir: "Denize
düşen, yılana sarılır."