Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

481 syf.
·
Puan vermedi
Acı ve gerçek bir hayat hikayesi. Daha doğrusunu söylemek gerekirse sadece bir değil binlerce hayatların acı dolu hikayesi.Felsefe eğitimi alan Zülfü Livaneli Serenadda bize samimi ve sıcak bir aşk hikayesi sunuyor. Katolik alman olan Max ve Yahudi Nadia'nın Nazi Almanyası döneminde yaşanan içleri ısıtan aşk hikayesini. Zülfü Livanelinin Bu hikâyede bize kuru bir aşk hikayesi sunmasını beklemek aptallık olurdu elbette. Eser bizim bazı şeyleri sorgulamamızı da istiyordu. Farklı ırk ve dinden olan 3 kadının: Ayşe, Mari ve Nadia'nın sahip olduğu din ve ırkları sebebiyle yaşadığı haksızlıklarını ve hikayelerinin baş kahraman Maya'nın hayatıyla birleşmesini ele alıyor. Yakın tarihte yaşanan olaylarla bağlantılı ilerleyen hikâyede yer yer kendinizi "yok artık bunlar gerçekten oldu mu?" Diye sorgularken buluyorsunuz. Bende birçok konuyu daha sonra araştırmak üzere not aldım: Mavi alay, Struma gemisi, Ermeni tehciri, 6-7 Eylül olayları vb. liste uzayıp gidiyor elbette. Yakın tarihe hep merak duyuyordum bu eserden sonra yakın tarih okumaları yapmaya karar verdim. Kitapları bu yüzden çok seviyorum kitabı okuyup kapatırsın ama hayatına etkisi o iki kapak arasında kalmaz. Merakını diri tutar ve seni daha fazla okumaya, araştırmaya ve hatta sorgulamaya iter. Serenad da baştan sona kadar ince ince işlenmiş bir konu var. "Ön yargı hastalığı" Evet. Ön yargılı olmak bir hastalıktır ve tedavisi çok güçtür. Doğu batıya, batı doğuya karşı ön yargılı. Yahudiler, Hristiyan ve Müslümana karşı, Müslüman ise Yahudi ve Ermeniye karşı ön yargılı. Toplum dul kadına karşı ön yargılı. Zenginler fakire, Fakir zengine karşı ön yargılı. Oysa ne fark ederdi ki hepimiz aynıydık. Hepimiz cenindik hepimiz doğup büyüdük ve aynı şey olduk. İnsan olduk. Sahip olduğumuz kimliklerin ötesinde hepimiz insandık. Devletler ve dinler sahip olduğu ideolojiler sebebiyle varoluşlarını başka din ve Devletlerin yıkılışı üzerine temellendirirler. Hangi din veya devlet varoluşunu kansız savaşsız ölümsüz tamamlamıştır? Hepimiz başka bir dinin ve devletin kılıç artığı değil miyiz? Şeyh Sait isyanında ve nice isyanlarda nasıl ki suçlu suçsuz binlerce insanın ölümü sadece siyasi bir mesele olarak kalıp bunda tarlada çalışan Mehmet amcanın Ayşe teyzenin suçu yoksa devletlerin çıkar çatışması sebebiyle bir Yahudiye bir Ermeniye bir Müslümana neden düşman olunur ki hemde daha onu hiç tanımadan. Sebeb belli: Ön yargı hastalığı ve empati yokluğu. Elbette kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama suçların şahsiligi ilkesi neden unutulur ki? Emevilerin zamanında yapmış olduğu mevali politikasının Siyonizmden ne farkı vardı? Tüm dünya Türkiye'de yaşayan insanlara kimliklerinde islam ibaresi yazıyor diye pis ırkçı muamelesi yapsa bizi emevilerle bir tutsa bu durumdan ne kadar hoşnut kalırız? Mayanin abisi ile tartışırken söylediği şu sözü hayata bakışımın özeti gibi: + abi sen insanlara bakarken rütbeler, dinler, ırklar görüyorsun. -sen ne görüyorsun peki? + İnsan. Sadece insan Gerçeği Maya karakteri ile aramda çok fazla benzerlik görmüş bu yüzden onun yaşadıklarını kendim yaşamış gibi hissetmiştim. Maya bir bölümde Ermeni tehciri sonrasında din değiştirip müslüman olan babaannesine gerçekten müslüman olup olmadığını sorduğunda kendisine bunun hiç sorulmadığı cevabını alınca " ama sen namaz kılıyorsun babaanne " der. Babaannesi " ne farkeder ki kızım hepimiz aynı Allah'a dua etmiyor muyuz?" Demişti. Ne kadar da haklı bir söz. Hepimizi aynı tanrının yarattığını inanan insanlar aynı tanrıya farklı şekilde ulaştıkları için birinirini katlediyordu. Peki gerçektende hepimizi yaratan tanrı her birimize farkli bir din verip sonra da hadi benim için savaşın birbirinizi benim için öldürün emri mi verdi.? Oysa farklı dinden de olsa sevebilirdi insanlar birbirlerini hatta evlenebilirdi de. Nadia ve Max gibi. Hem neden sevemesinler ki birbirini, dinleri farklı diye sevemez mi iki insan birbirini, oysa hepimiz aynı değil miyiz, hepimiz insan değil miyiz? Dinlerin ezici bilinemezliği ve sorgulanamazlığı altında kıvranırken Zülfü Livaneli yılmadan devam ediyordu. Devletlerin sınırlarını, ulusları da sorgula diyordu. Devletlerin çıkarı için neyden ne kadar ödün vereceğini neleri gözden çıkarabileceğini de sorgula diyordu. O da yetmez modernleşen dünyanın hızına ayak uyduramayan geleneklerin nasıl yok olduğunu, kültürel çatışmalar ve Anadolu'daki sayısız farklı hayatları bir bir sorgula diyordu. Evet hepsini bir bir sorguladım. Keyifli okumalar...
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020136,1bin okunma
··
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.