Herkese selam. Bugün size Adam Silvera'dan üçüncü okuduğum ve yorumunu da epey geciktirmiş olduğum kitap olan Ve Sonunda İkisi De Ölür'ün yorumu ile geldim. (Daha erken yazmak isterdim ama etkisinin biraz geçmesini beklemem gerekti.( Ve kendisi aynı zamanda 'her yıla bir silvera kitabı' geleneğinin de üçüncü kitabı oldu.
Bu kitap için aşırı heyecanlıydım çünkü gerek yurtdışında gerekse burada okunup baya sevilen bir kitap. Zümra da çok sevdiği için ben de çok seveceğimi düşünüyordum. Ve öyle de oldu. Sadece beni tahmin ettiğimden çok daha fazla biraz olumsuz anlamda etkiledi ve bu kitabın hissiyatını bende biraz yok etti, bir puanı da çoğunlukla bu yüzden kırdım sanırım.
Kitapta ölmeden bir gün önce arandığınız ve 24 saat içinde öleceğinizi haber veren bir sistem var. Ancak bu sistem nasıl ya da tam olarak ne zaman öleceğinizi değil, sadece 24 saat içerisinde öleceğinizi söylüyor, o kadar. Hikayemizde sadece bir günlerinin kaldığını öğrenen Mateo ve Rufus'un hikayesini anlatıyor.
Bu ölüm haber verme sisteminden sonra sadece bir günleri kalan insanlar için birtakım aktiviteler-uygulamalar falan geliştirilmiş. Son Arkadaşım da bunlardan birisi. Hem ölecekler hem de ölmeyecek olanların üye olabildiği ve insanların son günlerini geçirmek için arkadaş edinebilecekleri bir yer.
Mateo hiç arkadaşı olmadığından, Rufus'un ise tam öleceği gün işler biraz sarpa sardığından arkadaşları ile kalamayacağı için ikisi de bu uygulamayı indiriyor ve yolları da bu sayede kesişiyor. Biz de ikilinin bir gün içinde neler yaptıklarını okuyoruz.
Açıkçası Adam Silvera'nın oluşturduğu ve bize anlattığı dünya o kadar gerçekçiydi ki, size karakterlerin yaşadığı psikolojiyi çok iyi hissettiriyordu. Mateo'nun neredeyse bir şeyi yapmadan önce bu ölümümüze sebep olur mu diye her olasılığı düşünmesi ama aynı zamanda son günlerini de güzel geçirmek istemeleri. Bu ikilemi gerçekten çok iyi işlemişti ve kendinizi onların yerine koyduğunuzda ister istemez psikolojiniz biraz bozuluyordu -benimkini baya bozuldu, orası ayrı :D-
Adam Silvera'nın kitapları asla tam manasıyla mutlu olmuyor. Eğer daha önce ondan bir kitap dahi okumuşsanız bunu bilirsiniz. Oluşturduğu ortamın çevresinde atmosfer katmanı yerine depresyon katmanı varmış gibi geliyor bana hep. Onun kitaplarının hepsi bu katman içinde gözümde canlanıyor. Düşününce bu kitap da öyle aman aman mutlulukla dolu olmasa bile -kitabın ismi VE SONUNDA İKİSİ DE ÖLÜR!- sanırım bunu o depresif katmanın içine sokmazdım. Çünkü esprileri ölümle ilgili olsa bile daha komikti -güldüğüm çin özür dilerim rufus ve mateo- ve hani nasıl desem, kitabın size umut veren bir tarafı da vardı. Hayatınızı dilediğiniz gibi, başkalarının ne düşündüğünü önemsemeden yaşayın çünkü en sonunda dönüp baktığınızda yapmadığınız her şeyden pişman olacaksınız. Hayat sonsuz değil, bu yüzden onu yaşamadığınız için pişman olacağınız bir şekilde yaşamayın.
Rufus ve Mateo'nun ilişkisine gelecek olursak da, sanırım yine Adam'ın kitapları arasında sadece bir gün sürmüş olsa bile en tatlı ve nispeten daha mutlu bir ilişkiydi. Rufus'un Mateo'yu açmaya ve cesaretlendirmeye çalışması, Mateo'nun da Rufus için kendi sınırlarını zorlaması ve ikisinin birbirlerine nispeten zıt olmaları çok tatlıydı. İkisinin ilişkilerini okurken kitabın sonuna kadar genel olarak ya gülüyor ya da gülümsüyordum. Hani sadece bir günleri olduğu için birbirlerine aşık olmaları sahici gelmez diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Gerçekten birlikte yaşadıkları maceraları, ilk öpüşmeleri falan çok güzeldi. Tam birbirleri için yaratılmış gibiydiler.
Bu herkes için geçerli olur mu bilmem ama beni kitap boyunca en çok tetikte tutan şeylerden biri de, nasıl ölecekleriydi. Hani çünkü gençler, hastalıktan ya da yaşlılıktan ölmeyecekler. O kadar merak ediyordum ki bir an önce sona ulaşıp öğrenmek istiyordum. Gerçekten eğer o şekilde olacağını bilseydim asla merak etmezdim. En korktuğum ölüm şekliydi ve bu yüzden biraz fazla etkilendim. Birkaç gece aklımdan hiç çıkaramadım ve kitap iki kez kabusuma girdi... Bu yüzden siz siz olun, tatlı tatlı bunu düşünmeden kitabınızı okuyun. Son gelince zaten yeterince gözyaşı dökeceksiniz. Of gerçekten çok fenaydı, kardeşimle aynı odayı paylaştığım için son 50 mi artık ne o kadar sayfayı gece üçe kadar tuvalette ağlaya ağlaya okudum. Hayatımdaki en iyi gecelerden biri değildi yani. Tuvaletten enkaz halinde çıktımdjdkd
Eğer merak ediyorsanız bence okumalısınızz. Sizi hem güldüren hem de ağlatan bir kitap. Rufus ve Mateo da çok tatlıydı. Son günlerinde onlarla düşüp kalkmak, onlarla her an ölmelerinden korkarak vakit geçirmenin sıcak bir tarafı vardı. Konusu da epey değişikti ve iyi yansıtılmıştı. Ayrıca Adam'ın kitabı kısımlara ayırırken seçtiği cümleler de çok güzeldi. Ara ara açıp, kendinizi daha iyi hissetmek için okuyabilirsiniz bile. Ben kesinlikle öyle yapacağım. Öyle işte, okumamanız için herhangi bir sebep yok yanii. Benim kitap hakkında diyeceklerim bu kadardı. Pek içime sinmedi ama umarım hissettiklerimi anlatabilmişimdir...
Sadece ufak bir soru: Sizce eğer gerçekten sizi arayıp 24 saat içinde öleceğinizi söyleyen bir sistem olsa nasıl olurdu? Daha doğrusu böyle bir şey olmasını ister miydiniz? Ben ilk başta istediğimden yüzde yüz emindim ama korkunç geçen birkaç geceden sonra bu sistemden biraz tırstım sanırım... Özellikle durum gençler için biraz daha korkutucu gibi gözüküyor. Ama ben her şeye rağmen isterdim sanırım. Vasiyetim yoksa -ki hala yok- yazardım. Ne bileyim. İsterdim yani. Siz? Cevaplarınızı yorumlara yazın lütfen, merak ediyorum ♥