Bir parça şiir, az biraz eleştiri!
Goethe bir şiirinde şöyle der:
Şairi anlamak isteyen
Onun ülkesinde bulunmalı
( Doğu Batı Divanı)
Şimdi "şiir"' 'i daha doğrusu çeviriye maruz kalmış şiiri biraz açmak istiyorum. Şiir çevirisi gerçek bir şiiri tekrar yazmak veya ruhunu deşmek gibi bir şeydir. Şiire sadakat mi yoksa ne pahasına olursa olsun okurla buluşturmak mı? Önemli olan hangisi? En kral dilbilimci dahi olsanız başka bir dilin şiirini kendinizden bir şeyler katmadığınız (düzeltme, ekleme yapmadığınız) sürece çevirisini yaptığınız şiiri ehlileştiremezsiniz. Zira şiir hem çok özgün hem de kendi dilinin ahengini barındırır. Şiir çevirisi yapılmasın mı o zaman? Hayır tabiki de yapılsın ve yapılacaktır da. Yoksa biz Pablo Neruda'yı , Louıs Aragon'u, Homeros'u nasıl tanıyacaktık? Onlar da Nazım Hikmet'i Cemal Süreya'yı vs...
Tek çözüm kalıyor geriye. (ki tam emin değilim) Çevirmenlerin maharetiyle mevcut şiirden çok az şey değiştirip veya ekleyip bunu başarmak. (Acemi bir çevirmen dünyayı şiire küstürebilir)
Şiimdi asıl konuya gelelim:
Dörtlükler(Rubailer)
Bu kitabı okurken nedense bir bakıma kendimi kadırılmış hissettim. Şiirlerin ona ait olup olmadığı belli olmayan bir kişinin varlığı ( veya yokluğu) yetmiyormuş gibi bir de arapça ve farsçadan türkçeye çeviri durumu, beni kitabın içine bir türlü çekemedi. Cümle sonlarında "zengin kafiyelerden" geçilmiyor ki yahu! Bu mümkün müdür? Oysa arapça farsça dillerinde yüklem çoğunlukla cümlenin ortalarında ya da başında olur! Yüklemi geçtim, sıfat ve zamirlerdeki benzerliklere ne demeli?
Örneğin şu dörtlüğe bakalım:
Dünyaya geldiler, coşup taştılar;
Güldüler,eğlendiler,anlaştılar;
Kir kadehte sızıverdiler bir gün
Ölüm uykusunda kucaklaştılar
Bu dörtlükteki kafiye (uyak) en az Ali Ağaoğlu kadar zengin! Cümle sonundaki "aştılar" zengin kafiye. Bunu kim çevirmişse zaten kendini de "aşmış" :) dörtlüğe geri dönelim. Ortalarda yer alan kimler sorusunun cevabı olan "onlar" zamirlerine bakalım
Geldiler
Eğlendiler
Sızıverdiler
Aman Allahım. Metrobüsün bizim dilimizdeki karşılığı olan "çok koltuklu götürgeç" 'i hesaba katmazsak başka bir dilin kelimeleri ne kadar da benziyormuş bizimkisine! O zaman ben bundan sonra elimi kolumu sallayarak diğer ülkelere gidebilecem. Özellikle Tahranda bir gecekondu tutacam kendime!
Sonuç olarak çok emek ve sabır gerektiren şiir çevirisinin sırf "okur beğenisi" uğruna asıllarından çok uzaklaştırılmakta. Mademki başka yolu yok o vakit yapacak bişey de yok:)
Bu çetin ve uzun kavgamdan
yorgun gözlerle dönerim
ve görürüm ayaklar altında
bu değişmeyen toprağı;
ama o sevecen gülüşün
yükselir gökyüzüne peşimden
ve ardına dek açar
yaşamın tüm kapılarını benim için
(...)
(Pablo Neruda/ Gülüşün)