Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

280 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
KIEV’DE BİR BURUN YAŞIYOR
Ah Gogol nasıl örnek oldun sen koca bir yüzyıla. Paltodan çıkardıkların yetmedi bir de burnunun huzursuzluğunu çekiyoruz hâlâ. Bak sonra adam geliyor burnu yamuk diye yapmadığını bırakmıyor bize. Evet sevgili okurlar biz çirkin adamlar yüzünden var bunca edebiyat. Edebiyat diyorum ama felsefe ön planda bu kitapta. Tehlikeli sularda yüzüyor biraz. Sartre’ın okyanusuna dalmasanız da hani kıyısında şöyle bir nefeslendiyseniz yeter diye tahmin ediyorum. Tek bir konu üzerinden parçalara ayrıldığından rahatlıkla okuyabilirsiniz. Luigi Pirandello’nun hayatına paralel ilerleyen bir metin. Babasına olan bakış açısı her ne kadar Kafka kadar olmasa da (Zaten babanla derdin varsa ve kendini çirkin hissediyorsan o zaman durma otur düşün, kendini ara başka işin ne!) ve yazarın evlendiği tarihin baş karakterimiz Vitangelo Moscarda ile yakın olması gibi benzerlikler var. Anlayacağınız bizim İtalyan’ın anlatası varmış. Ciddiyeti kaybettiğimden söylemiyorum, yazar da orta bölümlerde epey gülümsetti, ona sığınıyorum :) Genel hatlarıyla söylemek gerekirse, Moscarda aynada kendine bakarken eşinin gelip burnunun eğriliği ile ilgili yorum yapması, Moscarda’yı fiziksel özelliklerinden yola çıkarak kimlik arayışına götürür. Artık bir mi hiç mi binlerce mi bahsetmiyorum ki merak ederek okuyun. Eğer ‘varoluşçuluk’ üzerine daha önce bir şeyler okuduysanız veya düşündüyseniz okurken haz duyacağınıza eminim. Sorgulatan kitaplar hayatınızda var olsun yeter. Keyifli okumalar. (SPOİLER) Moscarda’nın, karısı Dida tarafından burnunun yamuk olmasından yola çıkarak bir kimlik arayışına girmesi buz dağının görünen kısmı. Çünkü konu fiziksel özelliklerden çok ruhsal arayış. Moscarda, karısı Dida’nın Genge’si ya da Richeleu halkının tefecisi. Moscarda hangisi? Burada Sartre’ın şu felsefesini düşünebiliriz, yalnız olduğunuzda biri odaya girerse özgürlüğünüzü kaybedersiniz. Yani nesnelere vermek istediğiniz isimler artık toplumun dayattığı isimler olur. Odaya giren kişi ile iletişim kurabilmek için onun gibi daha doğrusu toplumun diliyle anlaşmanız gerekir ve bu durum sizi özgür kılmaz artık. Bu yüzden Moscarda aklında veya karşısındaki kişinin, nesnelerde olduğu gibi kendisini nasıl tasvir ederse ve hatta nasıl isimlendirirse odur. Binlerce insan tanıyorsa binlerce Moscarda var demektir. Bu da bulantının sonu olmayan bir yolu. Tanrı’yı kendi içinde yaşatan, dışarda evi olan Tanrı’ya sitem eden tarafının olduğunu görüyoruz. Halkın Moscarda’yı delilikle suçladıklarında içindeki Tanrı’nın yaralandığını ve dışardaki Tanrı’ya sığınması bizlere, bir insanın vicdanını yaralayarak içindeki Tanrı’nın nasıl öldürülmeye çalışıldığını güzel bir şekilde anlatmış. Bir bölümde hayat akmakta diyor Moscarda, bu size tanıdık gelmiştir. :) Hayat akıyor ve biz az önceki biz değiliz. Değişime vurgu yaparak aslında her an yeni bir kimlik kazandığımızı da unutmamamız gerektiğini söylüyor. Gelelim en trajik bölüme. İlişki üzerine. Karısı Dida ile sevişirken karısının onu kendinden başkası olarak gördüğüne emin olduğundan aslında başkasıyla birlikte olduğunu düşünüyor ve kıskançlık duygusuna kapılıyor. Moscarda’nın bulantısının geldiği aşamayı görüyoruz. Ah Gogol ! bir burundan konu nerelere geldi :) Hayvanat bahçesindeki hayvanlar neden oradalar ve doğal yaşamlarında neden bulunmuyor? Bu bakış açısını ağaçlar üzerinden sunarsak, gürültülü ve pis şehir yaşamının ortasındaki çıplak ağaçlar aslında gerçekten orada olmak isterler miydi? Modern edebiyata geçiş sayabileceğimiz bu roman, yeni ortama adapte olmaya çalışan modern insanı güzel bir şekilde yansıtmış. En son teslimiyet duygusunun aslında kendini arayan Moscarda’nın dinin gerekliliklerini yerine getirmiş gibi gözükmesi. Varoluşsal kaygılarla başlayan yolculuğun, dinin gereklilikleri ile birleşerek final yapması bir mesaj mı düşündürücü. Bunu rahibin böbürlenerek pişmanlık duygusuyla halka sunmasından anlayabiliriz. Son olarak kitabın finalindeki sözlerle bitirelim ‘Her an ölüyorum ben ve hiçbir anıya sahip olmadan yeniden doğuyorum. Bir bütün olarak yaşıyorum ama artık kendi içimde değil, dışarıda olan her şeyin içinde. --------------------------------------------------------------------- Varoluşsal iletişimin ilk adımı yalnızlıktır. KARL JASPERS
Biri, Hiçbiri, Binlercesi
Biri, Hiçbiri, BinlercesiLuigi Pirandello · Aylak Adam Yayınları · 20184,051 okunma
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.