Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

170 syf.
·
Puan vermedi
Frankl kitabında Nazi kamplarında yaşadığı tüm acı olayları, çektikleri zorlukları, bu zorluklar içinde kendine hayatta bir anlam aramaya çalışmaktadır. Bu kampta tüm ailesini kaybeden Frankl hayatında anlamını kaybedip kaybetmediğini sorgulamaktadır. Bir anlam kaybetmeden önce kazanılmış mıdır? Ulaşılması zaruri bir şey gibi görülsede çoğu insan bu hakikate ulaşmadan hayatının sonuna gelir. Ya da hayatın sonu onun için bir kurtuluş ve huzura eriş olarak da bilinmektedir. Önemli olan kişinin kendine çizmiş olduğu yoldur. Birçok Nazi filmleri çekildi, kitapları yazıldı, sanata uyarlandı. Frankl ise bu durumu acı çekmeyi mutlu olmak ile oranladı. İnsanın Anlam Arayışı ise bu kampların ve fiziksel koşulların çok ötesinde; bireyin zorlu şartlar altındaki ruhsal yolculuğunu gözler önüne sermektedir. Tutukluların kampta sahip oldukları tek şeyin tam anlamıyla çıplak varoluşları olduğunu anlatılmaktadır. Kamp içerisinde insanlar sadece bir numaradan ibaret olarak görülmektedir. İnsanın bir değeri bulunmamaktadır. Hasta olduğunuzda ya da zayıf düştüğünüz her an bir gaz odasına ya da krematoryuma gönderileceğinizi bilmektesinizdir. Bir numaranın yaşamının, deneyimlerinin ve arkasında bıraktıklarının hiçbir önemi yoktur. İşte böyle bir ortamda kişiyi en çok yaralayan şey çektiği fiziksel acılar değil, haksızlığın ve mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır der Viktor Frankl. Kitap 3 evrede ele alınmıştır; 1- Ruhsal tepkilerin ilk evresi. 2- Nisbi duyarsızlık evresi: Duyguların körelmesi “duygu yitimi”(apati) kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duyguların hissizleşmesi 3- Tutuklunun özgürlüğe kavuştuktan sonra içinde bulunduğu ruhsal durum. Böyle bir ortamda yaşanan duygu yitimi gibi tepkiler anormal bir duruma verilen normal tepkilerdir. Tutuklu zamanla duygularını köreltir ve kamptaki eziyetlere karşı duyarsızlaşır. Tutukluların fizyolojik açıdan değerlendirilip, bulunduğu konumlar anlatılması gerekirse 2,5 metrelik tahta ranzalarda 9 kişi yatmaya çalışmaktadırlar. Çamurlu ayakkabılarını yastık olarak kullanıp, aynı gömleği 6 ay giymektedirler. Tutukluların en sık gördüğü rüyalar ise; ekmek, pasta, sigara ve ılık banyodur. Bu zorlu günler beraberinde bir çok kavram getirmiştir. Psikologlar , psikoterapistler bu durumları açıklamaya çalışmıştırlar. Ortaya çıkan kavramlardan söz etmek gerekirse ; ilki Af yanılsaması: İdama mahkum edilen insanın infazdan hemen önce son dakikada affedileceğini yanılsamasına kapılır. Aşağılık Kompleks: Tutukluların çağında oluşan, kendilerini diğerlerinden aşağı hissetmesine sebep olan karmaşadır. Dikenli Tel Hastalığı: Altı aydan fazla bir süre esir kamplarda kalanlarda görülen ‘tel örgü’ denilen rahatsızlıktır. Duygu durumlarında ani farklılaşma görülmektedir , çabuk kızma, kolay heyecanlanma, alıngan olma gibi. Thomas Man(Büyülü Dağ Eseri) : Sanatoryumda yatan veremli hastalar ne zaman taburcu olacaklarından habersiz hayatlarını geçirmeye çalışmaktadırlar. Onlar “tinsel gelişmeleri” incelenmiştir. Bu hastalar benzer varoluş- geleceksiz- hedefsiz yaşamıştırlar. Onlar için hayatın anlamı bitmiş ve gerçek fırsatlarının geçmişte kaldığına inanmaktadırlar. Görüldüğü üzere çoğu insan varoluş amacını yitirirken bazıları ise hala bu amaç için çırpınmaktadır. Frankl sevginin sevilen kişinin fiziksel varlığının çok ötesinde olduğunu söyler. Sevginin anlamı iç benlikte yani kişinin tinsel varlığındadır. Ona göre eşinin yaşayıp yaşamadığını bilmesine gerek yoktu çünkü sevgilisinin hayalindeki varlığına hiçbir şey dokunamazdı. İşte içsel dünyadaki bu yoğunlaşma kişiyi derin boşluk ve terk edilmişlik hissinden kurtaran şeydi. “Varoluşsal ihtiyaç ve sorunlar, insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, günümüz yaşam pratiğinde insanların büyük bir çoğunluğunun, varoluşsal engelleme ve varoluşsal boşluk ile yüz yüze kaldığı görülmektedir. Bunaltı, iç sıkıntısı ve yaptığı hiçbir şeyden memnun olmama veya her şeyi çok çabuk tüketme olarak kendini gösterebilen bu durum, bireyin yaşamdan soyutlanmasına ve daha kötüsü, yaşamının sonlanmasına kadar gidebilmektedir. Yaygın kuramsal yaklaşımların ve terapi tekniklerinin yetersiz kaldığı bu noktada logoterapi, irade özgürlüğü, anlam istemi, yaşamın, sevginin ve acının anlamı gibi kimi varoluşsal konulara odaklanarak bireyi fiziksel, psikolojik ve tinsel boyutuyla bir bütün olarak ele alabilmektedir.” Örneğin Frankl , logoterapinin üç varsayımı olan “irade özgürlüğü”, “anlam istemi” ve “yaşamın anlamı”nı fenomenoloji anlayışına dayandırmaktadır. Kendi içsel değerini bilen kişinin özgür olması ya da zorlu kamp şartlarında yaşamaya çalışması önemli değildir. Tinsel benliğine demirlenen kişi hiçbir yaşam şekli tarafından sarsılamaz. Kendi varoluşuyla anlamlı bir ilişki kuramayan kişi ya diğer insanların yaptığı şeyleri arzular ya da insanların kendisinden istediği şeyleri yapar der Frankl. Hayatın anlamını bulmak biraz da neye karşı sorumlu olduğumuzu bulmaktır. İhtiyaç duyduğumuz şey sorunsuz bir hayat yaratmak değil; hayatta çekilen tüm acılara değecek bir anlam bulmaktır.
İnsanın Anlam Arayışı
İnsanın Anlam ArayışıViktor E. Frankl · Okuyan Us Yayın · 202335,3bin okunma
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.