Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

134 syf.
7/10 puan verdi
Uzun zamandan beri okumayı düşündüğüm kitaplardan biriydi Sergüzeşt. Sanırım bundaki en büyük pay, kitabın içeriğinden ziyade dikkatimi celbeden ismiydi kitabın. Yazar kitaba "serüven" veya "macera" ismini verseydi, kuvvetle ihtimal okumak istemeyebilirdim :) Bu nedenle bir kez daha anladım ki, her zaman ve her yerde içerikle birlikte kapak-sunum da çok önemli bir konu. Yazarımız Sami Paşa'nın oğlu olan Sezai Reis, bu romanında Osmanlı döneminde yaşanan esir (halayık) konusunu bir aşk mecarası ile bütünleştirerek ele almış. Kitabın ana karakteri Dilber. 12 yaşında çalımsız bir Çerkez kızı olarak giriş yapıyor romana. KAfkasya'dan İstanbul'a esir olarak getirilmiş. Esirci tarafından bir kaç aileye satılıyor. Hizmet ettiği ilk ailedeki kadın despot bir hanım. Diler'e çok eziyet ediyor. Dilber evden kaçmaya teşebbüs etse de, yine ait olduğu eve dönmek zorunda kalıyor. Bu esnada 12 yaşında daha bir çocuk olan Dilber çocukluğunu bile yaşayamıyor. İlerleyen zamanlarda Dilber önce esirciye geri iade ediliyor. Esirci Dilber'i yetiştiriyor, eğitiyor ve daha sonra çok daha yüksek bir ücrete başka yeni bir aileye satıyor. Bu yeni aile Mısırlı zengin bir aile ve evin hanımı eski hanıma göre daha vicdanlı, Dilber'e eziyet etmiyor. Bunun asıl nedeni ise, kendisini çok yukarıda görmesi ve bir halayık parçası ile muhatap olmak istememesinden kaynaklanıyor aslında. Gel zaman git zaman Dilber büyüyor, serpiliyor, güzelleşiyor. Evin bir de oğlu var. Dilber'in yaşlarında. Önceleri düşünmese de, Dilber'le olan etkileşimleri sonrasında önce Dilber'in kendisine aşık olduğunu öğreniyor, sonrasında da kendisi de gönlünü Dilber'e kaptırıyor. Bunu öğrenen anne ve babası ise bu durumu asla kabullenmiyorlar ve Dilber'i evden kovuyorlar, esirciye geri teslim ediyorlar. Bunun üzerine evin oğlu yataklara düşüyor. Her yerlerde Dilber'i arıyor ama bulamıyor. Romanın sonunda ise, oğlan Dilber'i bulamayıp aşkına kavuşamıyorken, Dilber de hayatından bezmiş bir şekilde İstanbul'a geri dönmek ister ama dönemez. En sonunda kendini azgın nehir sularına bırakır ve son nefesini verir ve hikaye de burda biter. Kitabın fısıldadıkları : 1 - Tüm insanlar eşittir ve eşit haklara sahip olmalıdır. Ayrımcılık (Discrimination), bir kişi veya gruba sahip oldukları veya olmadıkları herhangi bir özellik nedeniyle farklı ve önyargılı davranmak, her şeyden önce bir insanlık suçudur. 2 - Veda hutbesinde Hz. Peygamber : "Allah katında en değerli olanınız, O'na en çok saygı gösterip, emirlerine uyanınızdır. Arap'ın arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Eğer varsa bu, ancak takva iledir." buyurarak konu hakkında referans noktasını çok kesin bir şekilde belirlemiştir. 3 - Tanıdığım bazı Çerkez'ler kendilerinin diğer milletlere göre üstün olduğunu kabul ediyorlardı, aynen yahudiler gibi. Bir nevi "üstün ırk" kavramı sanırım tam olarak halen biraz dağlı olan ve ehlileşmemiş Çerkez toplumlarında halen yer buluyor. Bu noktada, tanıdığım bir çok Çerkez itibariyle burunları biraz havada olan, kendisinin üstün yaratıldığına inanan Çerkez'ler ışığında, bu romanın ana karakteri olan ve oradan oraya para karşılığı hizmetçi olarak satılan bir kızın Çerkez olması bana göre çok manidar olmuş. 4 - Gönül ferman, kural, aile baskısı, asalet takıntısı, soy sop vs dinlemez. 5 - Allah herkesi merhametli, vicdanlı, acıma duygusu olan iyi kalpli insanlarla karşılaştırsın. THE END.
Sergüzeşt
SergüzeştSamipaşazade Sezai · Bordo Siyah Yayınları · 201246,1bin okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.