Şehir merkezindeki lüks otelin 17. katında, deniz manzaralı süitinde pencere önündeki kanepeye uzanmış ve ışıl ışıl geceyi izlerken Necla, bir taraftan da üç gündür yaşadığı film gibi senaryoyu kafasında tekrar tekrar oynatıyor ve bir ipucu bulmaya çalışıyordu. Yan odada telefonla konuşan Poyraz’ın belli belirsiz sesini duyabilmek için biraz uğraşmış, başaramayınca da tüm dikkatini tekrar kendi hikayesine vermişti.
Içeri öfkeyle giren Poyraz, açık duran diz üstü bilgisayarının karşısına otururken Necla daha fazla dayanamayıp karakoldan ayrıldıklarından beri ilk defa konuştu:
- Plan ne, ne yapıyoruz? Poyraz gözlerini ekrandan ayırmadan cevap verdi;
- Sen dinleniyorsun ben de polisin elindeki sana ait tüm bilgilere erişiyorum. Birazdan her şey elimizde olacak. Derin bir nefes alıp devam etti, “Tabi Doğan yeni sevgilisiyle ilişkisine biraz ara verir ve kıçını kaldırırsa”
Doğan ismi Necla’ya bir an tanıdık gelmiş ama bağlantıyı tam olarak kuramadığı için ayağa kalkmış merak dolu gözlerle Poyraz’a bakıyordu. Necla’nın meraklı ifadesi Poyraz’ı eğlendirmiş olacak ki, Poyraz gülümseyerek açıklama yapma gereği duydu. “Senin ilk sorgunu yapan Komiser Doğan”
- Benimle geçen üstün başarısız sorgudan sonra açığa alındığını sanıyordum. Emniyette mi hala?
- Doğan aslında komiser değil canım, bizden biri. Senin emniyete gittiğini öğrendiğimizde sorgu görevini o aldı. Ve yine sen olduğunu bildiği için de bıraktı seni. Tabi bu yaptığı kendisine bir role mal oldu, bir daha kolay kolay Emniyette bulunamaz ama bizim gibiler için daha yüzlerce kurum var. Cümlesini bitirdiği anda bilgisayarından gelen sesle irkildi. Beklediği son mail de gelmişti.
Poyraz tekrar dosyalarına gömülmüş dudağında küçümseyici bir tebessümle dosyaları incelerken Necla da bu fırsattan yararlanmış, odadaki su ısıtıcısı ile iki fincan hazır kahve yapmıştı. Fincanlardan birini Poyraz’a uzatıp Poyraz’ın tam karşısındaki sandalyeye oturdu. Poyraz kahve için teşekkür edip bilgisayarının ekranını biraz indirdi, Necla’nın tam gözlerinin içine bakıyordu. Gözlerini hiç kırpmadan, net ve güçlü bir sesle konuştu. “Anlat”
Necla yaşananları iki sefer polise bir sefer avukata ve yüzlerce kez de kendine tekrarlamaktan yorulmuştu. Bıkkınlıkla başladı konuşmaya. “Bak inan bana ben…” Poyraz’ın hiç beklemediği kahkahası ile cümlesi yarım kaldı. “Kes zırvalıkları… İkisini de sen öldürmedin. Bana su avukatın evinde yaşananları anlat”
Necla, eski yoldaşının kesin yargısıyla biraz rahatlamış olsa da bu iri yarı adamın ne bildiğini, nasıl bu kadar emin konuşabildiğini çözememişti. “Nerden biliyorsun?” diye sordu.
- Anlatacağım. Önce sen soruma cevap ver. Neden Naci’yi öldürmeye çalıştın?
- Çünkü, dedi Necla ve kahvesinden bir yudum alıp konuşmaya başladı. “Kendimi tutuklatmaya çalıştım” Bu sefer şaşırma sırası Poyraz’daydı. Merakla Necla’nın konuşmasının devamını bekledi:
- Bak kocamdan nefret ettiğim ve bu şekilde hem mirasına konduğum hem de hayat sigortasından da ciddi bir tazminat alacağım düşünülürse söyleyeceklerimin kulağa çok saçma geleceğini biliyorum ama sanırım bana komplo kurdular. Bütün her şey cinayeti benim üzerime yıkmak ister gibiydi. Polise de güvenmiyorum. O Ugur denen aptal beni kodese yollamak için fırsat kolluyordu, o benim masumiyetimi mi ispatlayacaktı?
- Bu yüzden kendi kendini kodese attırmaya karar verdin. Bravo çok zekice!
- Bak o gece evde çok düşündüm. Bu cinayeti kim işlediyse beni öldürmedi, tek mantıklı açıklamam vardı, biri benimle pazarlık masasına oturmak istiyor. Ve o masada onun kozu benim özgürlüğüm olacak.
- Peki sabah neden direkt karakola gidip teslim olmadın?
- Naci’yle konuşarak halledebiliriz sandım. Sesine seksi bir gizem katarak gülümseyerek devam etti. “Tabi yöntemlerim uzun zamandır bakir bir erkeği biraz ürkütmüş olabilir”.
- Bu yüzden mi öldürmek istedin?
- Öldürmek istemedim! Sadece benden şikayetçi olacaktı ve yargılanma sürecine girecektim. Ve sana teşekkür etmeliyim ki işime burnunu soktuğun için şu an gerçek katillerle masada anlaşma yapmış ve bu anlaşmayı polise sunarak kurtulmuş olacakken burada seninle bir otel odasına tıkılmış durumdayım.
Necla planını anlatmış ve Poyraz’ın içten içe takdirini bekliyordu. Poyraz bir süre anlatılanları idrak edip cevap verdi
- İtiraf etmeliyim ki hayatımda duyduğum en aptalca plan. Yani samimiyetine güvenmesem kesin yalan söylüyorsun sanacağım. Benim tanıdığım, bilimadamı Necla bu kadar gerzek olamaz
Necla öfkeyle masadan kalktı ve bağırmaya başladı… “Kapana kısıldım anlıyor musun, peki ne yapsaydım?”
Poyraz kırılmışçasına yanıtladı. “Benden yardım isteyebilirdin. Bak Necla, polis senin suçlu olduğunu düşünüyor. Ceketindeki not, boşanma süreciniz, eve giriş saatlerin, üzerindeki kan, evdeki parmak izin… Ama sana katılıyorum. Bu bir komplo gibi duruyor. Adli tıp raporunu inceledim, ölüm sebebi boğazdaki kesik ve bıçağın açısını ve kesiğin derinliğine bakarsak senin cüssendeki biri için imkansız. En az 1.80 boyunda bir erkek olmasını beklerim. Villadaki güvenlik kamerasına ait görüntüleri istedim, tüm kameralar olaydan 3 saat evvel kapatılmıştı. Bahsettiğin telefon konuşmasını araştırdım, arama gerçek bir numaradan yapılmamıştı, internet üzerinden bi servis sağlayıcı ile ve tabi ki sahte ve sürekli değişen IP numaralarıyla yapılmış. 8 saniyelik bir görüşme kaydına ait 100ün üzerinde IP numarası kullanılmış ve hepsi farklı ülkelere ait. Ve en önemli ayrıntı ise Eda Yenik… Yani gerçek ismiyle Mary Swan, kendisi ABD ajanı, 3 yıl evvel yurda giriş yapmış ama 3 yıldır nerede kimle olduğunu bilen yoktu. Yani bugüne kadar...”
Necla bu son cümle ile tekrar yerine oturmuştu. Birkaç saat evvel nezaretten çıkarken Poyraz’ın amirinin denizden çıkan ajanla ilgili söylediklerini duymuş ama bağlantıyı çözememişti. Kocasının küçük sevgilisinin aslında ajan olduğunu öğrenmek kadınlık gururuna bir nebze iyi gelmişti.
- Şu anda Harun’un hayata geri dönmesi için neler vermezdim… O çipil çipil bakan gözlerine gözlerimi dikip “Senin o tatlı Eda’n aslında benim için görevlendirilmiş küçük bir fahişeymiş” diyip namluyu alnına dayayıp o tetiği çekerdim. Yemin ediyorum yapardım!
Poyraz gülmeye başladı bu itiraf ile birlikte; “Cinayet zanlısı için iddialı sözler bunlar, dikkatli ol bence” sonra biraz ciddileşerek devam etti. “Peki Necla, kim yapmış olabilir ve neden? Tahminin var mı?
Necla masadan tekrar kalkıp minibara doğru yürüdü. Kafasını toparlamaya çalışıyordu. Minibardan iki kutu bira bir paket de fıstık alıp geri döndü masaya. Birasını açtı ve büyük bir yudum aldı. Anlatmaya başladı.
- 5 yıl önce Central City’de bir sempozyuma katıldım. Orada S.T.A.R Labs’ın kurucusu Dr. Harrison Wells ile tanıştım. Çalışmalarımı duymuş, etkilenmiş. Kendi şirketinde çalışmam ve geleceği şekillendirmem için bana iş teklif etti. Reddettim.
-Neden?
- Bak çalışmamın konusunu biliyorsun. İnsana kısa süreli fiziksel ve psikolojik güç sağlıyordu. Kişi hem korkusuzlaşıyor hem de insanüstü bir güce kavuşuyordu. Modern zamanın Kaptan Amerikaları gibi… Ahlaki kısıtlardan dolayı ben çalışmalarımı kestim kariyerime ara verdim, Dr. Wells için bunu yapamazdım.
- Sence o mu yaptırdı?
- Bilmiyorum Poyraz. Bu olaydan 1 yıl sonra da Rus Generallerinden Sergei Ramanof’la tanıştım. Winter Guard projesi için yaptığım tüm çalışmalarımı istedi benden.
- Winter Guard projesi nedir, diye sordu Poyraz. Necla şaka yollu sitem etti eski arkadaşına,
- Bütün istihbaratı ben sağlayacaksam MİT neden var merak ediyorum! Zor şartlar altında savaşabilecek özel yetiştirilmiş özel ekipmanlarla donatılmış ölümcül bir birlik. Tabi onlara da hayır dedim. Rusya ABD savaşının benim yüzümden çıkmasını istemedim.
Poyraz da Necla da biraz sinirin biraz da aldıkları alkolün etkisiyle rahatlamaya başlamışlardı. Poyraz, Necla’dan aldığı bilgileri bilgisayarına kaydetmeye başladı. Gözü polis raporundaki bir cümleye takılmıştı. Necla’nın banyosunda bir şişe potasyum klorür bulunmuştu. Her ne kadar reçeteli bir ilaç olsa da, damara direkt enjeksiyonuyla kalp ritmini bozan, yüksek dozunda kalbi durduran bu kimyasal, ölüm sonrasına tespit edilemediğinden ötürü sık kullanılan bir suikast aracıydı.
Necla, Poyraz’ın kendisine kuşkuyla bakan gözlerini hissetmiş ve ona bakışlarıyla meydan okumuştu. “Yine ne var”
Poyraz gırtlağını temizleyerek konuşmaya başladı. “Necla, banyonda potasyum klorür bulunmuş…” Necla cümlenin havada bitmesinden rahatsız olup açıklamaya başlamıştı. “Alkol tedavisi sürecinde mide bulantılarım için doktor verdi. Neden soruyorsun? Bunca anlattıklarımdan sonra Harun’u benim zehirlediğimi sonra da boğazını kestiğimi düşünmüyorsun sanırım.
- Bunu düşünen ben değilim ama polisler… Kalp durduktan sonra boğaz kesilse etrafa o kadar kan bulaşmaması gerektiğini düşünememişler. Benim kafamı kurcalayan soru başka. 6 ay kadar evvel bir düşük yaptın. Bebeğin kalbi karnındayken durmuştu…
Necla, Poyraz’ın sormak isteyip de soramadığı soruyu anlamış ve sinirden deliye döndürmüştü. Öfkeden ne yapacağını bilemeyip Poyraz’ın üstüne yürümüştü. İri yarı adamın karşısındaki bu minyon kadın duygularının etkisiyle adeta devleşmişti. Gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu:
- Allah’ın cezası sen ne demeye çalışıyorsun? Bebeğimi ben mi öldürmüşüm?
Poyraz kadının tepkisinden korkmuş, onu sakinleştirmek için özürler yağdırmaya başlamıştı arka arkaya. Kadını camın önündeki kanepeye oturtup, ellerini avuçları arasına alıp teselli etmeye başladı. Sessizliğin büyüdüğü bir anda Necla konuşmaya başladı, gözleri yaşlarla ıslak ıslaktı.
- Bilmiyordum Poyraz. Karnımda bir bebek olduğunu bilmiyordum. Çalışmalarıma devlet desteği kesilince kendi laboratuvarımda devam ettim. Ve güç veren ilaçları ürettim. Ciddi yan etkileri vardı. Sürekli mide bulantısı ve kusma… Belirtiler yakın olduğu için alkolizm için tedavi almaya başladım ve reçeteyle potasyum alabildim. Karnımda bebek olduğunu bilsem ölsem yapmazdım.
Poyraz, Necla’yı teselli etmek adına son bir defa konuyu davaya getirdi. “Tamam, 5 yıl önce Dr. Wells ve 4 yıl önce de su bahsettiğin Rus general. 4 yıldır hiç mi ilginç bir şey olmadı?”
Necla bir süre düşündü ve kararsızlıkla konuşmaya başladı.
“Lanet olsun… 1 yıl önce Rus temizlikçim evimi soymaya çalıştı ama hiçbir şey alamadan yakalandı. Ben soygunu takılarım için sanmıştım, meğer belgeler içinmiş…” Poyraz kafası karışmış bir halde sordu. “Nerden anladın şu anda?” Necla, dehşet içinde cevapladı: “Çünkü takip ediliyorum. Sorguya geldiğim gün karakoldaydı, göz göze geldik. Çok tanıdık gelmişti ama saçlarını boyatmış sanırım tanıyamadım, şimdi hatırladım.”
- Necla, bak emin misin? Bu önemli bir ipucu olabilir.
- Elbette… Sana oradaydı diyorum.
- Teşhis edebilir misin? Daha Necla’nın cevabını beklemeden Poyraz kanepeden kalktı ve geri bilgisayarın bulunduğu masaya geldi. Emniyetin güvenlik kamera kayıtlarını açmış, Necla’nın ilk sorgusunun gün ve saatine doğru kaydı geri sarıyordu. Necla çoktan Poyraz’ın yanına gelmiş omzunun üstünden ekrana, ekrandan hızla geriye doğru akan görüntülere bakıyordu.
- Dur! Bu o! O kadın! Poyraz donup kaldı. Bir ekrandaki siyah düz saçlı uzun boylu güzel kadına bir de yanındaki Necla’ya bakıyordu. “Emin misin Necla?” Necla kafasını sallayarak onayladı. Gözleri ise Komiser Doğan’ın yanında oturan ve onunla simit ve çayla kahvaltı eden kadına kilitlenmişti.