Gönderi

Mermi yağmuru altında koşarken sol kolumun aşağısında bir sıcaklık hissettim. Ciddi bir şey sayılmazdı ancak kanın kolumdan aşağı doğru aktığını hissedebiliyordum. Son bir adım daha attım ve kendimi çukurun içine bıraktıktan sonra derhal namlularla ilgilenmeye koyuldum. Kahretsin! Namluyu işler hale getirmek için biraz daha fazla zamana ihtiyacım vardı. Sığınağın içinde olduğunu gördüğüm iki askere doğru, "Bana yedek namlu lazım," diye bağırdım. Bir yandan da özel bir gereçle sıkışan mermiyi çıkarmaya uğraşıyordum. Karşımızdaki kahverengi silüetler ise öyle yaklaşmışlardı ki biraz daha ilerleseler artık yüzlerini seçebilecektik. Az sonra Waldi'nin hafif makineli tüfeğiyle ateş etmeye başladığını duydum. Aynı anda sığınaktan da ateş etme sesleri geliyordu. O halde geride hâlâ eli silah tutan birileri kalmıştı! Gelgelelim karşımızdaki bu yığın karşısında gönderilen birkaç seri ateşin bir kıymeti yoktu. Yoksa her şey burada bitecek miydi? İçinde bulunduğumuz durum göz önüne alınırsa başka bir ihtimal söz konusu değildi. İşin bu şekilde son bulacağı aklıma gelir miydi hiç? Ancak niçin bu şekilde sonlanmayacaktı ki? Neden kendimi istisnai bir durumda görüyordum? Artık ya ölecektik ya da esir alınacaktık - ya da belki de bizi daha karanlık bir akıbet bekliyordu. Kızıl Ordu hakkında ve esirlere nasıl davranıldığı konusunda kulağımıza çok şey gelmişti. O yüzden hızlı bir ölüm en iyisiydi. Rus esareti altında yaşayamazdım. Sessizce dua etmeye çalıştım ancak allak bullak olmuş midem yüzünden kelimeleri toparlayıp anlamlı bir cümle kuramadım. Elim istemsizce tabanca kılıfıma uzandı. 08 model tabancamın soğuk kabzasını hissettim...
Sayfa 247 - Kronik KitapKitabı okudu
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.