Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Bu kitapta Stefan Zweig Montaigne'in hayatını anlatıyor. Okuması benim için biraz uzun sürdü çünkü Montaigne beni çok düşündüren biri, öyle olunca da bir günde bitirebilmek gibi bir durum söz konusu değil. Alıntılara geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Montaigne, önyargısızlık olsun, hümanistlik olsun birçok açıdan örnek alınabilecek biri. Fakat kendini tanımak için o kadar çok vakit harcıyor ki çevresine kendisini anlayacak insanlar koyabilmekten aciz. Ve hatta yalnız bir adam. Bu yüzden kitabı okurken Montaigne'in yalnızlığına üzüldüğüm oldu. "Oğlunun Latinceyi zorlanmaksızın, kitapsız ve sadece oyun oynar gibi öğrenmesini sağlama yöntemi, baba Montaigne'in çocuğu hiç zorlamaksızın eğitmeye yönelik çok iyi düşünülmüş genel eğiliminin sonuçlarından yalnızca biridir. Bu anlayışa göre çocuk, dayak korkusuyla katı kurallar ezberletmeyi öngören, dönemin sert eğitim anlayışının tersine, gelişmesini kendi iç eğilimleri doğrultusunda gerçekleştirmelidir. Hümanist danışmanları, özenli babaya ne yapması gerektiğini açık seçik göstermişlerdir: "Babamın yapması gereken, bilgiden ve görevlerimden, hiç zorlamaya gitmeksizin, özgür irademin ve isteğimin uyandırılması yoluyla tat alabilmemi sağlamaktı. Ruhum, her türlü katılıktan ve doğal sayılamayacak baskıdan uzak, son derece yumuşak bir atmosferde ve mutlak bir özgürlük ortamında yüceltilmeliydi." Montaigne altı ve onüç yaşları arasında Bordeaux Koleji'ne gittiğinde orada özgür düşüncenin değil dayatmaların olması ve başarının "bir bilgiyi belleğinde tutabilmek" ile ölçülmesini desteklememiştir. Belleği zayıf biri olarak Montaigne'in bu görüşüne katılıyorum. Örneğin bize tarihte kim kiminle nerede ne zaman öğretilir ama hiçbir hükümdarın hiçbir savaşın hiçbir geçmiş insanın psikolojisine değinilmez. Bize oldu bittiler verilir, sebepler ise son derece yapaydır. Ve zaten çoğu da kırpılmıştır, gerçek tarih bir şekilde saklanmaya çalışılır. Edebiyata gelince, bize kimin hangi akımdan olduğu öğretilir, kim sanatı sanat için yapar kim halk için yapar o öğretilir. Ve şundan eminim ki benim kendi edebiyat keşifimde öğrendiğim kadar şeyi 4 sene gördüğüm edebiyat dersi öğretememiştir. Fen bilimlerine bu konuda daha toleranslıyım çünkü fen bilimlerinde kanıtlar vardır, dayatmalar değil. Fen bilimlerinde belirli bilgiler belleğimizde olmadan üzerine düşünce üretemeyiz, bir ampule bakıp onu tek başımıza anlayamayız, daima bir yol göstericiye ihtiyacımız vardır. Kaldı ki fen bilimleri zorluğundan da kaynaklı olarak bana olanı öğrenmekten fazlasını yapabilme imkanı veremiyor. Umarım bu zorluğu aşabilirim, hayatımdaki en büyük isteklerimden biri bu. "Montaigne, hep zayıf belleğinden yakınır. Bu zayıflığı tembellikle birlikte yaradılışının asıl kusuru sayar. Aklı algılama gücü ise olağanüstüdür. Gördüğünü, gözlemlediğini, saptadığını bir çırpıda, bir şahinin bakışıyla kavrayıverir. Fakat, kendini hep suçladığı üzere, edindiği bilgileri sistematik bir düzene sokamayacak, mantık doğrultusunda geliştiremeyecek kadar üşengeçtir; kafasında bir düşünce oluşur oluşmaz yitip gider. Montaigne okuduğu kitapları unutur, tarihleri belleğinde tutamaz, önemli olayları hatırlayamaz. Her şey, bir akarsu gibi, geride bir şey bırakmaksızın yanından geçip gider, ne belli bir inanç ne kesin bir görüş ne de sürekli herhangi bir şey kalır. Montaigne'in onca yakındığı bu zayıf yanı, aslında onun gücüdür. Hiçbir yerde kalamayışı, onu sürekli ilerlemeye zorlar. Montaigne için hiçbir dosya, kapatılmış bir dosya değildir. Deneyimlerinin üstüne bağdaş kurup oturmaz, harcayacağı bir sermaye biriktirmez; ruhu her şeyi hep yeniden kazanma peşindedir. Böylece bütün yaşamı, sürekli bir yenilenme sürecine dönüşür: "Hep yeniden yaşamaya başlarız." der. Bulduğu doğrular, ertesi yıl, hatta çoğu zaman bir ay sonra artık doğru olmaktan çıkmıştır. Montaigne, yeniden aramak zorunda kalır. Böylece ortaya bir sürü çelişki çıkar. Montaigne bugün Epikurosçu, yarın Stoacı, ardından septiktir. Her şeydir ve hiçbir şeydir. Hep başka bir insan, aynı zamanda da hep aynı insandır. Montaigne'in asıl zevki bulmak değil, bu arama eylemidir. Montaigne bilgeliğin sırrını, amaca uygun formülleri arayan filozoflardan değildir. Herhangi bir dogmayı ya da öğretiyi istemez; katı iddialardan hep korkar: "Hiçbir şeyi serinkanlılıkla iddia etmemek, hiçbir şeyi de bir çırpıda yadsımamak." Montaigne, hiçbir hedefe doğru ilerlemez. Onun pensee vagabonde'una, yani avare düşünüşüne uygun düşen her yol, aynı zamanda doğru olan yoldur. Bu nedenle Montaigne asla filozof değildir ya da ancak en sevdiği düşünür olan Sokrates kadar filozoftur; en çok onu sever, çünkü Sokrates arkasında hiçbir şey bırakmamıştır, ne bir dogma ne bir öğreti, ne de yasa ve sistem. Kalan, yalnızca insan Sokrates'tir; her şeyde kendini ve kendinde her şeyi arayan bir insan. Belki de Montaigne'in en iyi yanlarını onun yorulmak bilmez arama güdüsüne, merakına, zayıf belleğine borçluyuz; yazar Montaigne'i de bunlara borçluyuz. Montaigne bir kitapta okuduğu düşünceleri, hatta bir kitaptan esinlenerek türettiği düşünceleri unuttuğunu bilir. Bir yana yazılmazsa, arka arkaya gelen dalgalar halinde birbirlerini süpürüp götüren songes'larını ve reveries'lerini, yani düşlerini ve hülyalarını kaçırmamak için elindeki tek çare bunları bir kitabın son sayfasına, sayfa kenarlarına not etmektir." "Montaigne, kitapların kendisi için en yararlı yanının, "okumanın o çeşitliliği içinde her şeyden önce düşünme yeteneğini körüklemesi" olduğunu söyler." Montaigne başka yazarlar için böyle düşünüyor, ben de onun denemeleri için. Kendisini düşündüren yazarlardan bir şeyler öğrenmiş olacak ki bana da düşünecek çok şey verdi. "Her yerde olmak isteyen, hiçbir yerde olamaz." "Dünyanın en önemli şeyi insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir." "Kendisi için özgür düşünen, yeryüzündeki bütün özgürlükleri de onurlandırmış olur." "Böyle kargaşa dönemlerinde hepimizin yaptığı gibi, Montaigne de kendine şöyle der: Dünyayla ilgilenme. Çünkü onu ne değiştirebilirsin ne de daha iyi kılabilirsin. Sen kendinle ilgilen ve kendi içinde kurtatılabilecek ne varsa, onu kurtar. Başkaları yıkarlarken, sen yapmaya bak; çılgınlığın ortasında aklını korumaya çalış. Kendini dünyaya kapa. Kendin için ayrı bir dünya kur." Bu söz hayatıma altın harflerle yazdırmam gereken, her gün okumam gereken bir söz. Ben toplumsal sorunlara çok kafayı takan biriyim ve bu konuda Montaigne gibi yaklaşabilirsem kafamı çok rahatlatmış olacağım. Kitaplarımı ve incelemelerimi paylaştığım instagram adresim: instagram.com/busraninkitapok...
Montaigne
MontaigneStefan Zweig · Can Yayınları · 20211,337 okunma
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.