Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

648 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
ARKADAŞLAR AŞIRI SPOİ İÇERİR OKUYACAKLAR OLANLARIN BURAYA BAKMAMASINI TAVSİYE EDERİM !! Neresinden anlatmaya başlasam, kitabı okurken nasıl düşünceler ve duygular hissettigimi kelimelere nasıl döksem ? Bu gerçekten çok zor bir iş. 1948 yılında yazılmış romanın ismi neden 1984 sorusu akıllara gelmiyor değil ancak ne önemi var ki ? Hangi zamanda yazılırsa yazılsın günümüz dünyası sorunlarını dile getirmekte olağanüstü bir kitap. Genel olarak üç süper devletten bahsedilir: Okyanusya Avrasya ve doğu Asya. Bizim olaylarımız Okyanusya’da devrimle birlikte başa geçen parti ve tam anlamıyla bir diktatör olan partinin başındaki doğumu belli olmayan ancak hiç ölmeyeceği de görülen Büyük Birader ! Ülke aslında bir piramit çerçevesinde yönetiliyor. Piramit’in En üst kısmında büyük birader onun altında iç parti daha sonra dış parti ve en altta da hiçbir vasfi olmayan Prometeler vardır. İç parti devletin beyni dış parti devletin kolları Prometeler ise devletin önem vermediği köleleri diyebiliriz. Herkesin evinde tele ekran denilen sizi sürekli takip eden (yerken, içerken, uyurken hatta en çok tuvalette) aynı zamanda size partinin yalanlarına aktaran bir cihaz bulunur ve bu bunlar düşünce polis tarafından sürekli takip edilir. Bu teleekran karşısında bırakın ses çıkarmayı en ufak şüpheli bir bakışınız bile sizi aniden “düşünce suçlusu” yapıp tutuklanmanıza sebep olabilir. Parti halkına tele ekran ve düşünce polisi sayesinde geçmişi tamamen unutturur ve adeta büyük biradere tapınmasını sağlar. Zaten her yerde büyük birader sizi dev posterlerle gözleriyle ve siyah çirkin bıyıklarıyla takip eder. Ve bu ülkede bazı bakanlıklar bulunmaktadır. Barış, doğruluk, sevgi ve bolluk bakanlığı.Aslında bunlar sırayla savaş Bakanlığı, yalan bakanlığı, zülüm ve işkence bakanlığı, bolluk bakanlığı dedikleri ise kıtlık ve sefalet bakanlığıdır. İşte romanımızın kahramanı olan ‘Winston Smith’ de Doğruluk Bakanlığında çalışan ancak her şeyin farkında olan ve büyük biraderden nefret eden bir dış parti üyesidir. Bunu o da parti üyelerinin gitmesinin yasak olduğu bir kitapçıdan aldığı günlükten dolayı fark eder. Çünkü Günlük istemsiz bir şekilde “Kahrolsun büyük birader“ Diye ardı ardına yazar. Winstone Smith’in dikkatini çeken, düşünce polisi olduğunu düşünen ve nefret ettiği bir kız vardır.O kadar ki ona bir ara işkenceler edip başını ezerek irzina geçmeyi bile düşünmüştür. Tabii ki aralarında daha sonra mükemmel bir aşk olması romanı bir tık daha sarsıcı ve dramatik kılıyor. Aşk dediysek tabii ki ülkede evlenmeler bile resmi bir heyetin onayı ile sadece partiye yeni Üyeler yetiştirmek amacıyla olduğundan kaçak göçek yaşanıyor. Öyle ki tanışma hikayeleri bile şu şekilde oluyor: bir ara bir daire de karşı karşıya geliyorlar. Julia’nın eli sargılı ve kendini yere atıyor. Onu Winston kaldıracakken eline bir kağıt sıkıştırıyor. Winstone dayanamayıp kağıda okuduğu zaman kağıtta yazan aynen şöyledir “seni seviyorum”. Bu haber ile Winston hem çok şaşırır hem de müthiş şekilde sevinir.Bu anlaşmalarına göre suçluların idam edileceği kalabalıkta buluşurlar ve Julia eline bir buluşma yeri yazan kağıt verir. Şehrin çok uzağında bir ormanlık alanda görüşürler. Oraya her zaman gidemeyecekleri için Winstone günlük aldığı yerin üstündeki güvenli(!) Odayı kiralar ve sürekli oraya giderler. O aynı süreçte bu iki aşık bir iç parti üyesi olan ancak kendileri gibi düşündükleri varsayan o‘ brain ile tanışırlar. Onlara önceden parti üyesi olup sonradan isyan ederek kardeşlik örgütünü kuran goldsteinın kitabını verir. Bir gün Winstone büyük aşkı Julia ile yine oradadırlar. Bu Winstone “biz ölmüşüz“Aynı şekilde julia” biz ölmüşüz“ diye tekrar eder. Arkadan acımasız bir ses “siz ölmüşsünüz”! Ve odaya bir anda odayı kiraladıkları masum yaşlı bay charrington ( düşünce polisi ) Ve dostları olan o ‘Brein Girer. Bir anda duvardaki resim parçalanır ve karşılarında bir teleekran! Buradan sonra sevgi Bakanlığı’na götürürler. Winstone aylarca belkide yıllarca (Çünkü karanlık bir odada gece gündüzden habersiz, domuzlardan farksız yaşamaktadır) türlü işkencelere maruz kalır.Winstone ölmek için yalvarıyordu ancak parti onu öldürmüyor ama süründürüyordu. Çünkü partinin onu sorgulamasının amacı bir şeyler öğrenmek değil ( zaten her şeyi biliyorlar ), onun fikirlerini, düşüncelerini değiştirmektir. En son Winstone 101. odaya götürülür.Winstone buradaki işkenceye dayanamaz. Elleri kolları bağlı kafeste fareler yüzüne yapıştırıldı ve aniden beni bırakın, juliayı alın dedi. Winstonu serbest bıraktılar çünkü artık oda 2 + 2=5 olduğunu biliyordu. Serbes kaldı ama aşkına, düşüncelerini kısacası benliğini satmış oldu. Ne önemi var Julie de onu satmamış mıydı zaten?  Kitabın sonunda kahvede oturan Winstone için son sözler şöyleydi; Başını kaldırıp o kocaman yüze baktı. O siyah bıyığın ardındaki gülümseyişin anlamını kavraması tam 40 yılını almıştı. Ah o acımasız boş aldanışlar! Ah o sevecen dik kafalı, bile isteye kaçışlar! Yanaklarından cin kokulu iki damla yaş süzüldü. Ama artık her şey yoluna girmişti, mücadele sona ermişti. Sonunda kendine karşı zafere ulaşmıştı. BÜYÜK BİRADER’İ ÇOK SEVİYORDU!!
1984
1984George Orwell · Can Yayınları · 2019165,7bin okunma
·
64 görüntüleme
Ayşenur Ünüvar okurunun profil resmi
Harika bir anlatım olmuş 🤌🏻 Emeğinize sağlık 😂🤩😇
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.