Güne, güneşe, aya,
Gün yüzüne, gökyüzüne, hasret şairimiz
Nasıl da güzel değinmiş toplumun kabuk bağlayan yaralarına.
Toplumcu şairimiz yazmaya başladığında moda olan başka akımlar mevcuttu fakat
Moda olmak mı?
Toplumu yansıtmak mı?
Üstün olmak mı üstün gözleri üzerine çekmek mi?
Modaya ayak uydurmak kolaydı şairimiz için. Ama toplumun sesi olmak vatan aşkı başkaydı.
Ha tabi Orhan Veli'ya yapılmış atıflara takılmadım da değil. Ama ne diyeyim biri gönlümün şairi biri toprağımın.
Sonuçta şair mi şiir mi eleştirisi değil bu.
Elbette şiir.
Yazmaya başladığında güçlü rakiplerinin olduğunu kabul etmiş fakat rekabet etmemiş. Sonuçta herkes yüreğinin ekmeğini yer.
Bir de şairimizin kendi açıklamasına bakalım.
"Vardı kuşkusuz. Nâzım diye bir okyanus vardı. Rıfat İl gaz, A. Kadir, Suphi Taşhan ve Abdülkadir Demirkan gibi yürekli ağa beyler de vardı. Bunlar, hapiste ya da sürgündeydiler. Şiire yeni başlamış devrimci bir delikanlının karşısına Nâzım'ı dikerseniz, çocuk ya paniğe kapılır ve ters akımların uydusu olur, yahut ezilir, kötü bir kopyacı ke silir. —Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri ne yapabilir?— Üniversi tede ve mahpusanede bazı arkadaşlarım, "Nâzım'dan sonra şiir yazmak, boşuna bir gayret, hatta saygısızlık," diyordu. Onlarla hiç tartışmadım, hep sustum. Çünkü dedikleri bir bakıma doğruydu. Ne var ki "Nâzım gibi şiir yazmak" ile "Nâzım'dan sonra şiir yazmak" arasında vatanımın dipsiz uçurumları gibi bir uçurum vardı."
Yanlış olan ne var şiirlerinde, bir insanın en fazla bedenini hapsedersiniz düşüncelerini değil.
" Yürü üstüne - üstüne, Tükür yüzüne cellâdın, Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni."