Gönderi

Çölde konuşulan dil şiire çok benziyordu
Soyluluk ve özgürlük birbirinden ayrılmaz iki kavramdı ve göçebe özgürdü. Çölde bir insan, mekana hükmettiğinin bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde de bir bakıma zamanın baskısından kurtuluyordu denebilir. Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz belirmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu her şeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu. Şehirler bozulma yerleriydi. Şapşallık ve tembellik onların duvarları arasına gizlenmiş ve insanın uyanık ve tetikte oluşunu köreltmek için hazır bekliyorlardı. Orada her şey, hatta insanın sahip olduğu en önemli özellik olan dil bile bozuluyordu. Arapların çok azı okuyabilirdi; fakat güzel konuşma tüm Arapların çocuklarında görmek istediği üstün bir meziyetti. İnsanın değeri güzel konuşması ve belâgatı ile ölçülürdü ve belâgatın başı da şiirdi. Ailede bir şairin bulunması övünülecek bir olaydı. En iyi şairler hemen hemen tamamen çöldeki birkaç kabileden çıkıyordu. Çünkü çölde konuşulan dil şiire çok benziyordu.
Sayfa 28 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.