egemen iktidarın sınırsızlığı (mutlaklığı), ne denli multitudo'nun toplumsal ve politik ihtiyaçlarının sürekliliği boyunca gelişirse, devlet de konsensüsün belirlenimince o denli sınırlanır. Öyleyse, konsensüs normundan kopuş, doğrudan savaşı tetikleyecektir. Sivil haktan kopuş kendinde bir savaş hakkı nedenidir. "Yurttaşlar topluluğunun kendi çıkarını gözetmek için bağlı olduğu, korku ve saygı uyandıran kurallar ve nedenler, sivil hakka değil doğal hakka aittir, çünkü bunlar sivil hakla değil, ancak savaş hakkıyla doğrulanabilirler. Ve bir topluluğun bu kural ve nedenlere bağlılığı, bir insanın doğal durumda iken, kendi kendinin düşmanı olmamaya ve kendi hakkını gözetmeye bağımlı olması, aksi halde kendi kendini yıkacak oluşu gibidir; ve de bu tabi olma değil, insan doğasının özgürlüğüdür" (IV:S). Bu pasajlarda bizi hayrete düşüren şey, sivil hakkı savaş hakkından ayıran belirgin hattır. Aslında bu bizi çok fazla şaşırtmaz çünkü varlığın kurucu süreç tarafından hep daha yüksek kusursuzluk aşamalarına ancak antagonizma yoluyla taşındığını gayet iyi biliyoruz. Devlet, egemenlik ve de iktidarın sınırsızlığı, kurucu sürecin, gücün temel antagonizması aracılığıyla süzülür. Devlet ufku savaş ufkudur.