Gönderi

Tevbe/113
(Kâfir olarak öldükleri sabit olarak veya kalplerinin mühürlü olduğuna dâir vahiy inerek) kendilerinin o şiddetle tutuşmuş ateşin ayrılmaz adamları olduğu gerçeği onlara iyice belirdikten sonra, o şirk koşan kimseler için bağışlanma talebinde bulunmak, o peygamber için de, inanmış olan kişiler için de (uygun ve yakışan bir şey) olamaz! Velev ki o (bağışlanması talep oluna)nlar yakınlık sahipleri olsunlar! Müseyyeb ibni Hazn (Radıyallâhu anh)`dan rivayete göre; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), amcası Ebû Talib vefat ederken ona: “Kelime-i şehâdet söyle de Allâh katında senin bağışlanman için onunla delil getireyim!” buyurdu. Fakat o sırada yanında olan Ebû Cehil ve Abdullah ibni Ebî Ümeyye: “Yoksa sen Abdülmuttalib’in dininden ayrılıyor musun?” deyince o, kelime-i şehâdeti söylemedi. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona tekrar tekrar kelime-i şehâdeti teklif ettiyse de, onlar her seferinde aynı lafı tekrarladılar. Neticede Ebû Talip: “Ben Abdülmuttalib’in dini üzereyim!” diyerek öldü. O zaman Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Vallâhi nehyedilmediğim sürece senin için istiğfar edeceğim!” buyurdu. Daha sonra bu âyet-i kerîme nâzil olarak, en yakın akraba da olsalar, şirk üzere ölenler için istiğfar edilemeyeceğini beyan edince, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) istiğfardan vazgeçti.
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.