Artık bülbül ötmüyor...Yalnızlığımla başbaşa kalıp efkar dağıtmak için şehir merkezinde bir meyhaneye girip kafa dinlemek ve biraz demlenmek istediğim bir akşamdı. Mekana girer girmez içeridekilerin elli, altmış yaş üzeri efkarlı abilerle dolu olduğunu ve ortamın sükunetini görünce içim huzur dolmuştu. Derken oturdum ve aslan sütümü sipariş ettim. Daha ilk yudumumu almadan elinde tamburu olan bir amca başladı tıngırdatmaya. Müzik kulağım iyi olduğundan amca daha tamburun teline dokunur dokunmaz şarkının 'boş çerçeve" olduğunu anladım. Kadehler kalktı, ortam hüzün-neşe karışımı enteresan bir hal aldı ve şarkı başladı;
Bırakma ellerimi
Bırakma yalnız beni
Son defa seyredeyim
O yaşlı gözlerini
Son defa seyredeyim
O yaşlı gözlerini
Buraya kadar herkes can kulağı ile sessiz sedasız muhabbetini bile kesip şarkıyı dinlerken nakarat bölümü ile içerisi stadyuma döndü ve o ihtiyar abiler amcalar hep bir ağızdan eşlik ettiler;
Artık bülbül ötmüyor
Gül dolu penceremde
Yalnız hatıran kaldı, ah
Boş kalan çerçevede
Birinci dublem bitmek üzereydi ki bir kahkaha patlattım. Hayır, bu sefer meyhanede belamı aramıyordum, istemsiz bir gülme krizine yakalanmıştım ve benim krizime bazı abiler de eşlik etmişti. Şarkı bittiğinde tamburcu abi yüksek sesle ve gülümseyerek " hayırdır evlat söyle biz de gülelim" dedi. "Valla bülbülün ötmediğini bu kadar belli etmeyeydiler iyiydi" dedim ve o sessiz sakin yer kahkaha sesleriyle inledi. Gittiğim yeri bir şekilde dağıtmak benim kaderim! Hesabımı ödemek için yarışan ve masalarında ikramda bulunan bütün abilerime teşekkür ederim tekrar.
Ben bu kitaba neden böyle bir anıyla başladım ki? Nedeni yok, canım istedi ve başladım. Kitaba gelince; bu kitap tam iki senedir benim okuma listemde olan ve çok merak ettiğim bir kitaptı. Merak etme nedenimin de bir anısı var ama o normal bir anı. Bir akşam evde Kim Milyoner Olmak İster adlı yarışma programını izlerken kitabın yazarının doğru cevap olduğu bir soru çıktı. "Hangi yazar kitap yazmaya başladığı sırada arkadaşları tarafından işi bıraktırılmış ve kitabı yazdığı iki sene boyunca yazara maddi olarak imkan sağlanmıştır" Arkadaşlara gel be! Evet, Harper LEE kitabı yazmaya başladığı zaman arkadaşlarına kitaptan bahsetmiş ve arkadaşları da sen yeter ki yaz, ona konsantre ol, işi gücü bırak, biz sana bakarız demişler. Zaten kitap yazarın yazdığı ilk ve son kitap. Artık nasıl iğrenç bir kitap yazdıysa bir daha yazamamış. Arkadaşları da "senin yapacağın işi! senin yazacağın kitabı!" diyerek sövmüş ve iki senelik maddi manevi haklarını helal etmemişler. Şaka şaka :)
Irkçılık, önyargı ve zulmün çocuk karakterler üzerinden anlatıldığı otuz bir bölümlük kitap ilk on beş bölüme kadar süründüre süründüre ilerledi. İki sene boyunca bu kitabı mı merak ettim ben diye düşünürken neyse ki sonralardan toparlandı ama gene de haddinden fazla uzatılmış, çocukların okul, oyun ve hayal dünyalarıyla çok çok lüzumsuz uzatılmış bölümler vardı. Çok muhteşem bir roman olmamakla beraber kötü de değil ama benim arkadaşlarım iki sene boyunca "sen işi gücü bırak, biz sana bakarız. Sen sadece yaz deseler" özene bezene ve o kadar da fazla uzatmadan direkt roman içindeki temalara yoğunlaşır, ortaya daha güzel bir şeyler çıkarabilirdim. Doksan yaşına kadar da sadece iki kitap yazan yazarın çok da büyütülecek bir tarzı yok. Beklentiyi az tutun ki, benim gibi hayal kırıklıklarınızı nasıl alçıya alacağınızı düşünmeyin. Ah bu ben! İyi okumalar.