Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

huzur kitabını halihazırda okuyorum ve sanıyorum ki okumaya çok daha uzun süre devam edeceğim. kitap bitmeden bunları yazmaya kendimi mecbur hissediyorum. aslında çok taşkın hisler filan yok içimde ancak yazmazsam o köpüklerden arta kalanlar da sönüp gidecek. hakkında nice incelemeler okudum hem burada hem başka mecralarda ancak hiçbiri hislerimi, hakkında düşündüklerimi anlatmak için yeterli olmadı. zaten aynı şeyleri hissettirip düşündürüyorsa, farkımız hiçleşiyor. yavaş yavaş benzerliğin getirdiği o yok oluşa mahkum oluyoruz. "suyun suya katılışı gibi bir yok oluş" aht, kendini aslında şair olarak tanımlıyor. şiirleri doğrusu beni pek etkilemedi, henüz onu anlayacak düzeyde olmadığım için çok sathi baktığım için de olabilir onun nesir yazım gücünün şiir yazım gücünden çok daha kuvvetli oluşundan da. aht, bir sosyolog gibi memleketi gözlemlemiş, tespitlerini haroşa örer gibi yedirmiş kurgunun içinde. aslında her bir alıntıyı paylaşıp üstüne bir de yorumlamak istiyorum, bu işsizliğe çok ihtiyacım var. ancak sahiden buna vakit bulamıyorum. neyse, huzur kitapları birçoklarının aksine bana şimdiye değin okuduğum tüm sayfalarda huzur verdi. tamamlanmak, kemale ermek arzusuyla yanıp tutuştuğu aşk da savaş yılları da beni huzursuz etmedi. bu eserde yazılanlar bana ümit veriyor. insanlar, bundan seneler evvel çok başka haller içinde olsalar da olağan üstü şartlarla karşılaşsalar da benzer tepkileri veriyor. hala bir ümit var, hala normal olmanın sıradan olmanın o lüksünü yaşayabilirim. sıradanlığın o müthiş konfor alanı zaman zaman korkunç nihayetlerle bizi karşılaştırsa da zihni böylesine çalışan bir insan olmak haricinde çok ümitvar bir eser olarak yorumluyorum. savaş yılları dahi korkutmuyor, ne garip. oysa bunu en iyi anlayabileceğim zamanlara yakınım. meseleyi hissettiremediği için değil yazımdaki o müzikalite beni meselenin aslından alıkoyuyor. sen hiç birini yalnız ve yalnız sesi güzel olduğu için dinledin mi? yani bir şarkı mırıldanırken değil de yalnız konuşurkenki hali içinde, şahsiyetine, tavırlarına bir sempati ya da kin beslemeden yalnız ve yalnız sesini beğendiğin için dinlemekten söz ediyorum. doğrusu benim hiç böyle bir tecrübem olmadı. ancak, savaşın o kahredici tesiri de mümtaz'ın o hafsala durduran aşkı da bunun haricinde kaldı. tümceler kendi başına bir ritim içeriyor ve muazzam bir lezzetle okutuyor kendisini. bütün bir güzellik bu eserin içinde altın orana riayet edilerek çizilmiş bir kadın vücudunu izlercesine büyük bir lezzet veriyor. kadının meta haline dönüşü filan var bu cümlede, duyarı gelmeden devam edeyim. eseri henüz bitirmememe rağmen hakkında bir şeyler yazmamın bir nedeni de bitirdiğimde daha olgun şeyler yazmak ve bu yazıyı düzenlemek. kitabı yazı yazmaya niyetlenen herkes okumalı, evet herkes. ay ne bayağı bir tavsiye. sanki okuyan tavsiye almak için okudu ve dahası bu çizgide yazmak gibi bir ihtiyacı hasıl olmuşçasına salık vermeye gayret... karşımda yalnızca tasvir nasıl olmalı sorusunun yanıtı yok, bütün güzel sanatlar nasıl harman edilirin de cevabı var. resim var, edebiyat halihazırda kendisi, müzik var. sosyoloji var, zaman zaman da siyaset var. daha nice şey de var elbette bu yalnız şimdiye değin karşılaştıklarım. memleket eskiden nasılmış diye merak eden bana, "yav bir memleket hiç mi değişmez?" yanıtını buldurmuştur. hala açlık, hala kıtlık, hala manevi duyguları istimal ve tahrip, hala derin bir mutsuzluk, hala anlamak gayretinden ırak yurdum insanı ve daha nice şey artırabilirim de bizatihi yaşanılan şeyin de izahına muhtaç da değiliz. mümtaz'ın aht olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. ancak nuran kimdi? bunun ne önemi var sahiden... hiçbir önemi yok ancak sevmeden yazabilmenin imkansız olduğu o satırları derin hislere sahip nice kimseler kelimeleri işleme meziyetinden yoksun oldukları için olsa gerek ifadeden geri kalıyor. böylesine bir sevgi hem çok arzu edilen hem müthiş korku uyandıran bir hisse dönüşüyor. aht'nin valery'den, proust'tan etkilendiğini açık seçik biliyoruz. sahiden proust'un övgüsü aht'den geldiği için dahi proust'a saygı duyulabilir. sanatın neredeyse her dalıyla ilgili ciddi malumatı ve birçok alanıyla ilgili de tecrübesi bulunan bir sanatkardan medihlere mazhar olmak da büyük şey doğrusu. proust üzerinden aht'ye değil, aht sayesinde proust'a saygı duymak lazım geliyor. oysa yalnızca böylesine nehir romanı benimsemiş, bilinç akışını klasik olarak kullanmış aht, gariptir çehov'un öğüdünü tutar ve asılı duran silahı patlatır. babasının ve annesinin ölümüyle birlikte asılı duran silahı işaret eder ve nihayetinde hissettiği korkunç hislerin bir yansıması olarak aşkla birlikte yok oluşuyla o silahın kulakları sağır eden patlayışını duyarız. burada yalnızca lacan'ca bir öteki, anne, tamamlanış kavramlarından bahsetmek yetersiz olacaktır ancak bu derin acının telafisi de ancak o acı nisbetinde duyulan bir hisle birbirini köreltebilirdi. nuran, mümtaz'ın dünyasına dahil olduğu için hem çok talihli hem de çok nasipsizdir. bütün bunlarla birlikte okunan her satır, her bölüm apayrı bir huzur veriyor zira gerçekten edebiyatın vaad ettiği ya da hiç değilse idealimdeki tasavvur ettiğim lezzeti damla damla dimağımda hissediyorum, içimde garip bir huzur var.
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.