Bir kitap düşünün ki, karşınıza geçip oturup 120 sayfa boyunca susmaksızın, arasız, soluksuz, bazen sakince bazen kızarak bağıra bağıra tüm insanlığa seslenişi olarak nitelendirebileceğim kalibrede konuşan bir kitap. Ama ne konuşma. Kitabı elime aldığımda sanki ben onu değilde o beni eline aldı karşımda beni azarlar derecesinde konuştuda konuştu susmadı. Sonlara doğru yaklaşırken artık oh bitiyor derken bide demez mi;! Sana seslenmemin sonuna geldim,... Oysa, sana daha söyleyeceklerimin sonu yok...
Yer yer çok hak verdiğim çokça konuya değinilmiş - özellikle kim-siyasallık üzerine. Azarın yaşam deneyiminden yansımaların olduğu üzerinden bu yazım aslında "bir" ine seslenirken bugün çokça görülen 'küçük adamcıklara' muhteşem hediye olarak sunulabilir. Lakin ben okurken mizacından kaynaklandığını düşünerek çok zorlandım. Belki de çeviriden kaynaklı. Mizacına sezdiğim kibir havası da okumamı zorlaştıran başka bir kavram. Velhasıl bu kadar.