Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

48 syf.
·
Puan vermedi
Bir yol nereye gider diye sordu kendine. İnsan ancak adresi olmayan bir yolcuyu uğurladığında yolların bilinmezliğini keşfederdi diye fısıldadı gaiplerden gelen bir ses. Giden bir tek yola gidiyor, kalan sayısız pek çok yolun sır dolu düğümlerini çözmeye mahkûm oluyordu. Kendisinden ayrılanın ölümün yoluna mı, ihanetin yoluna mı, yoksa tekrar kavuşmanın yoluna mı girdiğini asla bilemezdi insan. Uğurlayan, uğurladığıyla beraber pek çok mesafeye bölünüyordu. ''Ve bu yolun bir adı yoktu'' Her ölüm aslında kendi ölümümüzü hatırlatıyordu Tıpkı hüseyni makamında okunacak Sala gibi. Siz, alıp başımı duvarlara çarpan bu dünyanın yollarını yıkamak istediğim şiirleri; nasılsın diye soranlara alışkanlıkla iyiyim dedirten ama taze bir ölüye sahip değilkenki o kederi benim yerime anlatan şiirleri; Allah şehrinin kokusunu getiren şiirleri; bir ayetten iktibas edilmiş hüzünlü çehreyi tasvir eden; beni bu yaşa erdiren ve gençken canımı almayan Rabbime, kaldı bu yaşamak suçu üzerimde diyip merhamet dileyen şiirleri; sonra, her şeye esirgeyen ve bağışlayan, çokca esirgeyen ve çokca bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlatan şiirleri; hepsini sayamam gerçi utançlarım da var ama geçecek hepsi, geçecek diye teskin eden şiirleri; bu kış donmazsa, dilimin ucundaki kelimelere bir dahaki yıl uçmayı öğretecek şiirleri SEZAİ KARAKOÇla hayatıma kazandırdım. Ve ben ne zaman yürüdüğüm yolumda üzülsem veya sevinsem Haritamı düşlerimle çizerdim. Dümensiz geçerdim karşı yakasına hayallerimin. Allah Kerim! diyip devam edebilmek için takat isterim Rabbimden. Bir incelik göster kırılmasın kalbim diyorum, dermanı kendisi olan dertlerime, hemen bir şiirden alıntı yapıveriyor sakince. Şâir, yazar, mütefekkir sezai karakoç'un "mon(n)a roza" (benim sevgili gülüm) şiirini ta 70'lerden beri biliyordum. zaten hiçbir kitapta bulun(a)mayan o hayalet klasiği bilmeyen var mıydı? sonra 2000'lerin ortalarında kulağıma "şiirin muhatabı olan kızın bulunduğu" gibisinden bir dedikodu çalındı, "olabilir de olmayabilir de" deyip pek önemsemedim. ama bugün şiiri yine bir yerlerde görüp okuyunca o dedikoduyu araştırmaya karar verdim. çok kaynaktan teyit edip derlediğim bilgileri mona roza, sezai karakoç ve sacit onan sevenleri ile paylaşmak istedim. üstad gönül tufanıyla yazdığı bu şiirini, 50 sene boyunca yayınladığı 28 kitabın hiçbirine koymaz. ama şiir 60'larda daktilo ile, 70'lerde teksir makinesiyle, 80'lerden itibaren fotokopi ile çoğaltılarak elden ele bütün ülkeye yayılıp klasikler arasına girer. 50 sene sonra 2002'de "şiirler IX - aşk ve çileler" kitabında nihayet yayınlandığında ise uyanık bir şiirsever, şiirin her kıtasının ilk harfi ile yapılmış çok gizli akrostişi fark eder. bu bilgi kısa sürede yayılınca, şiirin muhatabının muazzez akkayam isimli bir kız olduğu iddiası sadece akrostişe dayalı kalmaz. meraklıları kısa zaman içinde, sezai karakoç'un şiiri yazdığı yıllarda, aynı fakültede muazzez akkayam isimli bir öğrencinin de olduğu, kızın muhacir olduğu, okulun masa tenisi takımında yer aldığı ve karakoç'un "pinpon masası" şiirini de onun için yazdığı bilgilerine de ulaşırlar. karakoç ise ortaya atılan bu iddialar karşısında sessizliğini korur. şiirseverler arasında büyük bir heyecan dalgasına sebep olan bu bilgiler, şiirin muhatabı olan muazzez hanımın bir gazeteciye "evet o yıllarda şiiri ben de görmüş ve benim için yazıldığını anlamıştım. ancak ben aynı alâkayı kendisine karşı hissetmemiştim" açıklaması hayal kırıklığı yaratır. ne diyelim; belki böylesi ikisi için de daha hayrlı olmuştur. biz bilemeyiz, "herşeyi bilen, pek merhametli olan" bilir. son söz: allah cc ikisine de sıhhatlı uzun ömürler versin; bugün (2018) üstad karakoç 85, muazzez akkayam 87 yaşındadır. muazzez hanım okuldan mezun olduktan sonraki yıllarda evlenmiş, çoluğa çocuğa karışmış; sevgili sezai karakoç ise hiç evlenmemiş, kimbilir belki gönlünün ta derinlerinden "mona roza"sının hatırasına bile ihanet edememiştir. 1933 diyarbakır-ergani doğumlu üstad karakoç'un, klasikler arasına girmiş bu şiirini, 50'lerin ortalarında ankara üniversitesi mülkiye mektebinde okurken, platonik bir aşkla bağlandığı okul arkadaşı muazzez akkayam için yazdığı artık bir rivayet değil. ikisinin de o yıllarda çekilmiş vesikalık fotoğraflarını görünce, sevgili sezai karakoç'un aşkının neden platonik seviyede kaldığını, şiirin nasıl bu kadar derin olabildiğini anlamam zor olmadı. Adam ne naif, ne ince yazmış.. Her dörtlüğün başına sevdiği kadının adından soyadından bir harf... Şimdiki nesil nasıl mı seviyor, iki güzel kelam etmekten aciz hepsi. Adına sevmek denirse! Mona Roza Bu şiir beni her daim mest etmiştir. Sezai Karakoç'u bizde değerli kılan unutulmaz yapan mısraları. Ah sevmiş ama kavuşamamiş. Bir şiir dersek haksızlık etmiş oluruz Sezai Karakoç'a.. Bu bir feryat, bu bir çığlık. Benim aşkım uymaz öyle her saza..Kıymetini bilelim bu şiirin...Bu şiiri adına yazılan kadın haketmedi belki ama bu şiir hakeden birçok kadına okundu...söylendi... Cumhuriyet tarihinin en muhteşem şiiri. Bu duygu yoğunluğunu başka hiçbir edebi eserde bulamazsınız. 3-5 jenerasyon sonra gelecek olanlar bile, yine bu mısralara kulak kabarttıklarında kendilerini muazzam bir his atmosferinin içinde bulacaklardır. Her söz , her dize kendi içerisinde inanılmaz bir anlam taşıyor . O kadar iyi bir şiir ki sanırım Sezai Karakoç da dahi bir daha üstüne yazamayacak .. Her sevenin, mutlaka bir Mona Roza'sı olduğuna inananlardanım. Hayatımın dönüm noktası oldun Sezai Karakoç. Senin gibi bir yaşam sürmeye çalışmak ne büyük bir şeref. İnsanın manzarası olmalı azizim, Baktıkça içinde güller açan, Düşünce toprağa miss gibi kokan, Nisan yağmuru gibi.. Keyifli okumalar...
Şiirler 1 -Monna Rosa
Şiirler 1 -Monna RosaSezai Karakoç · Diriliş Yayınları · 20209bin okunma
··
260 görüntüleme
Ferah okurunun profil resmi
" ellerinden belli olur bir kadın" demiş ya üstad. Bir kadın elinden dökülen ne güzel yorumlar, nasıl yakışan bir inceleme. Emeğinize sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.