Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

88 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
PATRON-İŞÇİ METAFORU ÜZERİNDEN KLASİK EDEBİYATI İNCELEMEK
Öncelikli olarak bu kitabın başlığı birçok insana ilk başta abes gelebilir. Lakin sayfaları okudukça muhteva ile başlığın birbiriyle ilişki içerisinde olduğu anlaşılacaktır. Bununla beraber '' Patrimonyal'' devlet anlayışını şu şekilde tanımlayabiliriz: ''Egemenlik gücü, mülk, tebaa mutlak biçimde hükümdür ailesine aittir.'' Bu tanımlamadan hareketle klasik edebiyatı '' patron-işçi'' teşbihi üzerinden açıklamaktadır Halil İnancık. Bazı insanların aklına Halil İnancık ile klasik edebiyat ilişkisi ne alaka diye gelebilir, lakin kitabı okuyunca yeni bilgiler edineceğinizi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Aynı zamanda farklı bakış açılarıyla yazılmış kitapları tarayarak ufkumuzu genişletebilir, farklı bir pencereden bakabiliriz. Patrimonyal devletin sanat anlayışında göze çarpan en önemli özelliklerin başında kanaatimce şu gelmektedir: Osmanlı Devleti, kültür merkezi olan önemli vilayetleri ( Herat, Tebriz, İstanbul vb.) aynı oranda benimsemiş ve bu coğrafyada yetişen şairleri, münevver insan tiplerini yanlarına çekerek, himayesi altına almaya çalışmıştır. Söz gelimi bu düşüncenin önemli örneğini Molla Cami teşkil etmektedir. Öte yandan bir yerde kendini gösteren herhangi bir bilgin veyahut sanatkar şan u şeref ve refahını hükümdarın sarayında aramaktadır. Görüldüğü üzere saray nam u şeref kazanmanın yegane yoludur. Bundan ötürü de bu mertebeye erişmek isteyen şahıslar arasında yüksek derecede bir yarış meydana gelmektedir. Bu söylediklerimizin somut örneğini ise Vekayinameler ve Şu'ara tezkirelerinde görülmektedir. Çünkü bunların içeriği rekabet ve çekişme hikayeleriyle doludur. Şairlerin saraya alınma durumu sistemsel bir hale getirilmiş (istisnai durumlar hariç ) ve Batı dünyası ile mukayese yapmamıza vesile olmuştur. Alman filozof Heidegger'in ''dil insanın evidir'' düşüncesinden hareketle klasik edebiyatımızın ne denli büyük olduğunu ve Batı edebiyatlarıyla yarışabilecek düzeyde olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü klasik edebiyatta işlenen konuları göz önünde bulundurduğumuz zaman '' aşık-sevgili-rakip'' üçgeni ile karşı karşıya kalırız. Konusu bu kadar dar olan bir edebiyatta bırakın şairlerin birbirlerini tekrar etmelerini, kendi gazellerinde/kasidelerinde yer alan beyitlerde bile tekrara düşmediği görülür. Bunun sebebi ''dil ve üslup'' konusunda harikulade olduklarından kaynaklanmaktadır. Yine yukarıda verdiğimiz örnek üzerinden devam edecek olursak klasik İran edebiyatının son büyük temsilcisi olan Molla Cami, İslam dünyasının Voltaire idi. Bundan dolayı dönemin padişahı olan Fatih Sultan Mehmet onu kazanmak adına maddi ve manevi büyük çabalar harcamıştır. Bu örnekler elbette çoğaltılabilir. Hülasa İtalyan dışı Avrupa ülkeleri Rönesans'ında İtalyan üstatlar nasıl örnek alınmışsa, Orta Asya ve İran şairleri ( Hafız, Hakani, Nizami, Nevayi, Cami vb.) Osmanlı şairleri için birer örnek rol model ve ilham kaynağı olmuştur. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti, edebiyat bağlamında 16.yüzyılda zirveye çıkmış ve başta Fuzuli, Baki, Taşlıcalı Yahya, Hayali Bey gibi şairlere sahip olmuştur. İsmini saydığımız ve sayamadığımız şairlerin dönemlerinde ön plana çıkmasının sebebi padişaha yakın olup, sarayın içerisinde yer almalarından dolayıdır. Bu durum da ''patron-işçi'' metaforunu güçlendirmektedir. Tabii olarak bu metaforları, teşbihleri çoğaltmamız mümkündür. Örneğin 19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı kitabın giriş bölümünde Tanpınar, bu olayı ''saray istiaresi'' metaforu üzerinden açıklamaktadır. Son olarak bu eserin önemli olmasının sebeplerinden bir diğerini şu şekilde açıklayabiliriz: Halil İnancık, Osmanlı Divan şairlerini ve şiirini sosyolojik bir yaklaşımla ele almakla beraber en eski arşiv malzemelerinden hareketle patronajın bu sanat üzerindeki tesirini ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Şâir ve Patron
Şâir ve PatronHalil İnalcık · Doğu Batı Yayınları · 2019645 okunma
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.