Belki de hayatımda en ağır ve en yavaş bir şekilde okuduğum tek kitaptır Kuyucaklı Yusuf... Okuduğunuz zaman küçücük ve herşeyden habersiz masum bir çocuğun sadece tek bir olay ile hayatındaki en büyük değişimle karşı karşıya kalışına tanıklık ediyorsunuz. Zaman geçtikçe bu küçücük çocuğun delikanlı olmaya başlamasıyla birlikte kendini aramaya, bir arayışın içine düşmüş olmasıyla içinde bulunduğu kalabalığın bir parçası gibi dursa da aslında ne kadar da yalnız olduğunu fark edişiyle hayatında ki aşkı da bu yalnızlığıyla bulduğunda ve aşkın aslında emek isteyen bir durum olduğunu anlamaya çalışmasını da o arayışın bir parçası olduğunu fark ediyorsunuz. Aslında yapılması gereken onca doğru var iken hayatın insanın karşısına engel üstüne engel, darbe üstüne darbe çıkarabileceğinden sessizliğe gömülen bir kasabanın da hikayesi bu hikaye... Onca haksızlığa tabiri caizse elindeki bulgurdan da olma korkusundan sessiz kalan koca bir topluluğun hikayesi... Sosyal sınıf ayrımının en basit ve sorun olmayacak konularda bile insanların yüzüne duvar gibi dikilişinin hikayesi bu hikaye... Yazarın kaleminin mükemmeliği sizi bu serüvende asla bunaltmıyor ve daraltmıyor. Keyifli okumalar dilerim...