Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

216 syf.
·
Puan vermedi
İnsanlık Komedisi
Tarihler 1942'yi gösterdiğinde Amerika hükümeti tarafından , MGM adlı bir film şirketi aracılığıyla William Saroyan'a, savaşın psikolojik etkileri konulu bir film senaryosu yazması teklifi gelir. Teklifi kabul eden Saroyan öyküsünü yazar, öykü sinemaya uyarlanır ve 1944 yılı Oscar Ödül Töreni'nde Saroyan'a ''En İyi Hikaye" ödülünü getirir. Saroyan bu ödülü önemsemediği gibi, sinema şirketine de dava açarak, öyküsünün telif haklarını satın almak istemiş ancak başarılı olamamış. Çünkü, öyküsünün senaryoya aktarılırken birtakım ciddi değişikliklere uğradığını, neredeyse bir savaş güzellemesi halini aldığını söylemiş. En nihayetinde bu öyküsünü orijinaline sadık kalarak, romanlaştırmayı bir borç bilerek tekrar yazmış ve 1946 yılında yayımlamış. Şimdi, geçmiş zaman olur ki, diyelim ve kısa bir Amerika yolculuğuna çıkarak, Kaliforniya eyaletinin İthaka kasabasında yaşayan Macauley ailesine konuk olalım... 2.Dünya Savaşı'nın ateşli yılları...Macauley ailesi beş bireyden oluşuyor. Anne Bayan Macauley, 4 yaşındaki oğlu Ulysses, 14 yaşındaki oğlu Homer, 17 yaşındaki kızı Bess, askerdeki oğlu Marcus. Ve vefat etmiş olmasına rağmen, anlatı süresince kullanılan geriye dönüş teknikleri sayesinde tanıştığımız baba Matthew... Fark edileceği üzere romandaki mekan ve kahraman isimleri oldukça ironik. İsimler, Yunan mitolojisinin ünlü Odysseia Destanı'nda yer alan Ulysses ve onun savaş sonrası dönmek istediği memleketi İthaka'yı bize anımsatmakta. Zaten bu zannederim, savaş olgusunun sancılı sürecini ve memleket özlemini okura aksettirmek anlamında, Saroyan tarafından yapılmış bilinçli ve yerinde bir tercih. Hikayemiz, açılışını minik Ulysses ile yapıyor. Ulysses, adını taşıdığı İthaka kralı gibi, yaşından beklenmeyecek düzeyde zeki, araştıran, soran, sorgulayan bir çocuk. Tek başına, oyun amaçlı gittiği tren istasyonunda, makinistinden yolcularına herkese el sallamakta ancak karşılığını alamamakta ve bu duruma üzülmektedir. Derken kendince şarkı mırıldanan bir zenci Ulysses'in selamını karşılıksız bırakmaz ve "Evime gidiyorum evlat. Ait olduğum yere dönüyorum!" diye seslenerek, tren gözden kaybolana değin, küçük çocuğa el sallar.. Bu, Ulysses'in, sonrasında sık sık anımsayacağı harikulade bir anı olarak hafızasına kaydolur. (Kitapta siyahi olarak değil de zenci olarak geçtiği için bu sıfatı değiştirmedim.) Bu minik giriş anekdotu, ciddi anlamda çok güzel mesajlar içeriyor. Ben azınlıkların kucaklaşması, halkların kardeşliğine yordum, siz neye yorarsınız bilmem ! Ağabey Homer ise, babasının ölümü ve ağabeyi Marcus'un askere gitmesi üzerine, evin reisliğini üstlenmiş, bir yandan okula devam eden diğer yandan da kasabanın telgrafhanesinde postacılık yapan genç bir delikanlı. Romanın büyük kısmı Homer üzerine kurulu zira yetimhane yıllarının ardından ailesinin yanına gelerek çalışmaya başlayan Saroyan, Homer karakteri ile adeta kendini yansıtıyor. Ergenliğini yaşama fırsatı bulamadan çocukluktan direkt yetişkinliğe geçen Homer, yaşına göre oldukça zeki, dürüst, çalışkan ve güçlü bir karakter.Daha öncesinde hayatın soğuk yüzünü pek bilmeyen Homer, teslim ettiği telgraflar sayesinde bazı gerçekleri acı da olsa öğrenmek ve kabullenmek zorunda kalıyor. Ön planında İthaka'da yaşayan insanların gündelik yaşamlarını, hayat mücadelelerini konu alan roman, arka planında 2.Dünya Savaşı'na ayna tutuyor. Mesela savaşların geride bıraktığı psikolojik tahribatı, Marcus'un, kardeşi Homer'e cepheden yolladığı mektubun bir kısmında çok net hissediyoruz. Editör Aziz Gökdemir bu mektup için ön sözde bence muhteşem bir tespitte bulunmuş ve -'canım sana feda olsun', diye gürlemek yerine 'lanet olsun' diye usulca söven bir mektup demiş...Demek ki neymiş efendim, 'vatan sağ olsun', 'vatana canım kurban' nidaları kocaman bir yalanın arasına gizlenmiş polyannacılık avuntularından öte bir şey değilmiş. "Seni çok özlüyorum ve hep seni düşünüyorum. Ben iyi­yim. Savaşlara hiç inanmadığım, gerekli olduklarında bi­le saçma bulduğum halde, şimdi orduda olmaktan onur duyuyorum, çünkü bir sürü insan benim gibi savaşın için­de. Durum bundan ibaret. Hiçbir düşmanı insan olarak kabul etmiyorum, zira insan olan hiç kimse benim düş­manım olamaz. O her kim olursa olsun, benim dostum­ dur. Benim kavgam onunla değil, önce kendi içimde yok etmeğe çalıştığım, o bahttsız yanıyladır. Kendimi bir kahraman gibi hissetmiyorum. Bu türden duygular besleme yeteneğim yok. Kimseden nefret etmi­yorum. Öte yandan aşırı yurtsever de değilim. Ülkemi, insanlarını, şehirlerini, evimi, ailemi her zaman sevdim. Keşke asker olmasaydım. Keşke savaş olmasaydı..." Romanın Oscar ödülünü göğüsleyen 1944 yapımı haricinde, Meg Ryan yönetmenliğinde 2015'te çekilmiş bir sinema uyarlaması daha mevcut. Anneyi Meg Ryan'ın, babayı ise Tom Hanks'in canlandırdığı film, kitabı gibi oldukça dingin... Dingin dediysem sıkıcı bir dinginlik değil bu, William Saroyan'ın nahifliğine yakışır sessiz, sakin ama etkileyici bir dinginlik. Metin ve diyaloglar, günlük konuşma diline uygun olarak çevrilmiş ki inanıyorum aslı da böyle. Saroyan, eserlerinde belli bir akıma bağlı olan ya da edebi teknik kullanan yazarlara sonsuz saygı duyduğunu ancak kendisinin bu şekilde yazması halinde okuru ile arasına mesafe koymuş olacağını belirtiyor. Dolayısıyla tüm eserlerinde kullandığı dil ve üslup, katıksız, durağan ve anlaşılabilir...Yazar sesini yükseltmeden, çocukların, gençlerin, yetişkinlerin ve askerlerlerin gözünden savaşın olumsuz yönlerini okura tane tane göstermeyi amaçlıyor ve bunun da hakkını layığıyla veriyor. Cabadan verdiği insanlık dersleri ise gerçekten muhteşem... "Merhamet duygusu olmayan insan has insan olamaz. Bir insan dünyanın ıstırabına gözyaşı dökmemişse, yarım insandır."
İnsanlık Komedisi
İnsanlık KomedisiWilliam Saroyan · Aras Yayıncılık · 2018125 okunma
··
238 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.