Tutarlı bir hükümette iktidarın mutlak hâkimi,
gerçek egemen,halkın kendisidir; en yüce otorite onundur, güç, ayrıcalık, öncelik diye ne varsa, ondadır. Yaygın bir devlette, herkesin her şeye katılması olası sayılamayacağından, halkın temsilcileriyle etkili olması, ‘bizzat’ çözümleyemediği işleri önderleri, bakanları, subaylarıyla düzenlemesi gerekir. Bu yüzden vatandaş kısmının, çıkarlarını gözetmek, kamu işlerini düzene koymak, temsilcilerini seçmek amacıyla, gerektikçe toplanabilmesi devletin ilk ve temel yasası olmalıdır. Eğer gerçek egemen halkın kendisi ise her şey ondan sorulmalı, egemenlik hakkını bizzat kullanamazsa, vekilleriyle kullanmalıdır. (...) Ne var ki mutlak ve sınırsız egemenlik derki yalnız ve yalnız halkın kendisindedir, zira genel iradenin (irade-i milliye) bir sonucudur bu, ayrıca halkın toplu halde kendini satması, kendine ihaneti, ya da kötülük etmesi düşünülemez...”