Güray Süngü ile karşılaşırsam bir gün, ona iki çift laf edeceğim:
“İçimizi bu kadar bulandırmana, delik deşik etmene; kafamızda okul bahçesinde futbol topu yemiş gibi sarsıntılar yaşatmana gerek var mı gerçekten abi?” diyeceğim. “Kalemin kâh kor ateş, kâh ayaz. Örgü biliyor musun da o soğukta üşümeyelim diye bir de boynumuza yün atkı geçiriyorsun? Belki de kıyamıyorsun, bilmiyorum.
Yoksa bilerek mi bizi o dipsiz kuyulara sürüklüyorsun? Biz düşerken halimize de gülüyor musun bari?
Bu kadar da olmaz.”
Ha unutmadan, bir şey daha diyeceğim:
“Sen hep yaz. Çünkü sayende içimize çevirmekten korktuğumuz o kara aynaya daha cesur bakabiliyoruz, göz ucuyla da olsa.”