Çağdaş edebiyat, kendini anlatmayla (dışavurmayla) -kendini teşhir etmeyi söylemeye gerek yok- sınırlı kaldığı ve bununla yetindiği sürece, yazarının boşunalık ve anlamsızlık (absürdlük) duygusunu yansıtır. Daha da önemlisi, anlamsızlık (absürdlük) yaratır. Bu da anlaşılabilir bir şeydir, çünkü anlam yoktan yaratılamaz, keşfedilmesi gerekir. Anlam (sense) yaratılamaz, ama anlamsızlık (nonsense, saçmalık) yaratılabilir.
Bu durumda anlamsızlık duygusuna yakalanan yazar elbette boşluğunu anlamsızlıkla (nonsense) ve saçmalıkla (absürdlük) doldurmaya çalışacaktır.
Ama başka bir seçenek daha vardır. Çağdaş edebiyatın, günümüzdeki kitle nevrozunun başka bir semptomu olarak kalması gerekmiyor. Terapiye de pekala katkıda bulunabilir. Yaşamın görünürdeki anlamsızlığından ötürü umutsuzluk cehennemini yaşamış olan yazarlar, çektikleri acıları, insanlık mihrabına bir kurban olarak sunabilirler. Kendilerini okura açmaları, aynı durumdan muzdarip okurun sorununu yenmesine yardımcı olabilir.
Yazar en azından okurda bir dayanışma duygusu yaratılmasına katkıda bulunabilir. Bu durumda semptom terapi olur. Ama eğer çağdaş edebiyat bu tedavi görevini yerine getirecekse, başka bir deyişle tedavi potansiyelini gerçekleştirecekse, nihilizmi sinizme dönüştürmekten kaçınması gerekir. Tıpkı yazarın kendi boşunalık duygusunu okurla paylaşmasının yanlışlığı gibi, va roluşun anlamsızlığını (absürdlüğünü) savunmak da inançsız (sinik) bir sorumsuzluk olacaktır. Yazar, okuru umutsuzluğa karşı bağışıklık kazandırma becerisinden yoksunsa, en azından okura umutsuzluk aşılamaktan 'kaçınmalıdır.