Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

480 syf.
·
Puan vermedi
Büyük bir otelin açılışında , otelin sahiplerinin, konukların nasıl kişiler olduğu , başlarından neler geçtiği, hatta orada görevli olan garsonların bile iç dünyası ve hayatının anlatıldığı sade , anlaşılır bir biçimde okuyayacağınız, son 10 yıldaki toplumun değişimini de film gibi izleyeceğiniz anların olduğu Livaneli eseri.. Zehra otelin işletmesinin ortağı olan holding sahibi Ergun Bey’in asistanı. İlk başta bayılma anında yaşadığı halisülasyon karşınıza çıkıyor, ölülerle konuştuğunu sanıyor. Sonra büyük davetin ayrıntılarına geçiliyor. Okuduğum bir kaç etkileyici anı paylaşacağım. Zehra işçi bir ailenin kızı, bir de koz kardeşi var , karakterleri oldukça farklı , Defne daha mantıklı ve ciddi , Zehraya bir kere küsünce çok zor barışıyordu , eski yıllarında..Zehra bir keresinde hastalanıyor kardeşi Defne ise onunla hiç konuşmamaya devam ederek onu iyileştirmeye çalışan hala barışmayan tarafını görüyor. Babasının egolarından arınmış, herkesin iyiliğini isteyen, kötü bir şey yapıyorsa bile vardır bir bildiği diye iyi niyet görüşü olan bir adam. Ergun Bey ile Zehra’nın arası oldukça iyi. Çok küçük bir görevde başlayıp , yıllarca asistanlığını yapan kişinin ayrılmasıyla büyük bir başarı göstererek Ergun Bey’in asistanlığına yğkselmiştir . Yaşı henüz 29. Davette herkes hiyerarşiye göre numaralandırılmış masalarda oturmaktalar.. Arkada kalanların ne eksiğimiz var onlardan diye dedikodu yapmaları hissediliyor.. Zehra eksik olmaması için her şeyi kontrol ediyor. Hatta sevgilisi olan DJ Emre’yi bile. Müziği ona bırakmış. Zehra’nın iş disiplinini okurken kendime benzettim. E Livaneli romanlarında kendinizden bir şey bulamamanız imkansız.. Ergun Bey’in babası saygıdeğer bir adammış, hastalanınca ona bakmaya gelen hemşire Elmas Hanımla evlenmiş Ergun Bey. İngilizce bir metinle konuşmasını yaparken kürsüde , okuma hatasıyla yanlış ifade kullanmış olup herkesin gülmesine neden olmuştur, Zehra onu üst katta teselli ederken Elmas Hanımın itiraflarını duyuyor. Baştan beri evlenmemeliydim , başka bir hayat kurmalıydım. Ergun’un beni bakışları ile nasıl aşağıladığını gördüm diye ağlayarak anlatıyordu. Anlatırken çocuklarından da bahsediyor. 6 yaşındayken bir kızlarını kaybediyorlar . Ergun Bey’in özel ilgisinin olduğu uslu çocuğu İsmail ve yaramaz ve ilgisini göstermediği çocuğu Kaan. Zehra hikayeyi anlatmaya başladığında çok etkilendim doğrusu. Bir gün silahla oynarken Kaan İsmail’i vuruyor. Ergun Bey haberi aldığında gerçekten Kaan olmasını isterken İsmail’in ölmesi onu kahrediyor.Kaan sürekli para harcayan gezen ve hiç bir işi olmayan vasıfsız bir çocuk. Üstelik içten içe onun bu olaydan hapise bile girmesini istiyor ama mecburen kurtarıyor. Bir süre sonra onu mirasından men ediyor. Elmas Hanım anlatırken Kaan’ın böyle biri olmasının da suçunu Ergun Bey’de olduğunu söylüyor. Zehra ile Ergun Bey’in arasında geçen en güzel hadise ise , Zehra’nın babası ve annesi bodruma gittiğinde babasının kalp krizi haberi geldiğinde Ergun Beyin özel uçağı , özel doktorlar dahil imkanlarını Zehra için seferber etmesi.. Zehra patronunu karısını aldatmayan bir patron olarak tanımlıyor. Emre ile olan ilişkisine çok değinilmiş. Emre ile gezi olaylarında TOMA sayesşnde tanışıyorlar .. farklı bir çocuk , Zehra çoğu zaman onda huzur buluyor , ama müzikleri eleştiriyor , örneğin , eski türkülerin içinde çoğunlukla sapıklık barındığını.. ( ben bu kısmı okurken çok aydınlanmıştım) erkeklerin cinsel organlarını ön plana çıkaran, henüz girmiş on üç on dört yaşına ile çocuk yaşa aşkı meşrulaştıran bir anlayışla söylenmekte. Emre aynı zamanda çok okuyor ve zaman zaman da yazıyor . En ufak bir memleket sorununu kendine dert edip gerçekten moralsiz yaşayan fazla duyarlı bir çocuktur. Evdeyken romantik bir anlarında yine her şeyi felsefik düşünceyle açıklamaya çalışırken Zehra bir gün patlıyor ve şiddetli bir kavgayla ayrılıyor. Zehra o günden sonra hiç Özlem duymadan rahatlıyor ve normal hayatına çabuk dönüyor . Arkadaşlarıyla buluşuyor, Bir gün Emre’nin romanlarını yayınevlerine gönderdiğinin haberini alıyor. Emre heyecanla beklemektedir.Zehra da zaman zaman artık çocuk yaşı geçmeden yapması gerektiğini düşünüp şirketteki muhasebedeyim Ercüment ile yemeğe çıkmaya tamam demiştir. Gelelim konuklara.. İmparator denilen bir iş adamı ve tanında herkesin dikkatini çeken Moskovalı Tanya içeri girmişlerdir .Ergun beyler onu karşılayınca karısı olmadığını anlayıp masadaki ismi değiştirmişlerdir. Konuklardan inşaat zengini Rezidanslardan bahseden Hulusi ağa şivesiyle , fazla doğal tavırlarıyla konukları eğlendirmektedir. Zehra Ergun Bey’in yaz partisinde de Hulusi ağanın sahneye çıkan kadın hakkında müstehcen şakalarını hatırlamaktadır. Zehra Ergun Bey’e planladığı bir toplantıda ona doğrultulan silahı farkeder ve odayı basar , ne yapacağını bilemezken , adam kötü bir niyetinin olmadığını söyler, eğer borçları ertelenmezse intihar edeceğini anlatır. Ergun Bey olayla ilgileneceğini söyler ve ertesi gün o iş adamının intihar haberini alırlar. Bizans’ı alan Fatih hakkında yazılan bazı satırlar dikkatimi fazlasıyla çekmişti.. hep Bizanslılarla yan yana olması , öldükten sonra da Roma imparatorlarının yaptığı kilise, sonradan türbe olan külliyeye gömdürmesi.. Mahinur hanım’ın hikayesi ise,eşi Mükerrem Bey ile arasında 19 yaş fark vardı , bir akraba düğünğnde görüp onunla evlenmek istedi ancak okulu bırakma şartı koştu , tüp fakültesini bırakıp evlenen Mahinur hanım ile münasebetleri olamamış, bunu yıllarca uyku hapı ile çözmüşlerdi. Çocukları da olmuştu ancak Mükerrem Bey öldükten sonra arkadaşlarına düşkün bir kadın olmuştu ama hala erkek aksın ilişkilerinden tiksiniyordu. Büyük bir servete sahipti , bu yüzden geziyordu. Zehra’nın çok sevdiği Tekin Bey’i anlatırken de keyifli satırlara denk geliyorsunuz . Kimseden almadığı burs karşılığını Tekin Bey kaç öğrenci varsa hepsini gönder demesini duygu eşliğinde okudum.O camianın içinde hırsları olmayan farklı biriydi Tekin Bey. Babasından kalan kuruyemiş fabrikasının sahibi. Servetleri belli olmayan mütevazi bir aile. Annesinin ve kız kardeşinin aynı arabadaki kazada ölmeleri üzerine daha Olgun biri olmayı başarmıştı belki de. Bu arada Tanya’yı tanıyan bir sürü insan var davette. Nasıl tanındığını yazmama gerek yok. Ancak imparatordan sonra sadece onunla olmuş ve kalmış. Hakim Atıf ve Hakime Atıfet Hanımın hikayesine gelince, birbirlerini tamamlayan bir çift , atıfet hanım sempatik şakacı, atıf bey de sakin bir adam. Adları bir şaibeye karışmadan emekli olmuşlar . Anılarından bir kaç kesit paylaştılar. Kaçırılan çocuk Ebrunun hikayesi , derbeder olan annesi, yıllarca ona gelen Ebru ile ilgili haberlerin sonu gelmiş olup ebruyu bulduklarını sanıyorlar, ancak yıllar önce onun çok üzüldüğünü gören bu kızın babası yüreğine su serpip kızının yaşadığını göstermeye çalışması mahkemede dna sonuçlarının adamın kızı çıkmasıyla haksız bir şekilde ebrunun annesinin adamı öldürmesi... Garip isimli garsonun hikayesi; bir köyde kadın elinde kesilmiş bir kelle ile dolaşırken onun eniştesinin olduğu anlaşılıp kendisi de hapse giriyor. Yıllarca eniştesinin tecavüzlerini ablasına söyleyememiş artım canına tak etmiş böyle bir şey yapmış. Hapiste elinden geleni yapmasına rağmen karnındaki eniştesine ait olan çocuğu düşürememiş, doğduktan sonra oradakiler bakmış ve alıp süt bile vermemiştir. Bir süre sonra yetimhaneye verilen bu çocuğun adı Garip’ dir. Bana daha ilginç gelen diler garsonun hikayesi ; Ali Öztürk Ali Şırnak’ta büyümüş ,Şırnak’ta 30 küsür kişinin öldüğü terörist diye adlandırıldığı kişilerden biri kardeşimi kaybetmiştir. Kardeşi ve katırlar eşliğinde başka kişiler de Irak sınırını geçip ticaret için giymektedirler. Kazandıkları para günlük 50 lira .. bunları gazeteci ile olan röportajda anlatıyor. Okula gidene kadar Türkçe bilmezmiş, okulda öğrenmiş , bir kızla Yanyana olmanın ne demek olduğunu bilmez, bir kızın parmağı değdi diye düşüp bayılmıştır bile. Öğretmenlerine yaptıkları şaka İstiklal marşını türkü yaparak öğretmenlerine seslendirmelerini ve büyük tepki aldığınI anlatıyor . 30 küsür kişiden ölenlerin çoğunun çocuk olduğunu anlatıyor . Kürtçe konuştuğu için askerde dayak yediğini, eşekçe mi konuşuyorsun diye hakaret edildiğini anlatıyor. Fazlasıyla samimi bir röportaj , ben de etkilendim. Kızlı erkekli bir masa gençlerin olduğu masada Zehra onların günümüz muhabbetlerini dinliyor , Türkçeyi konuşurkenki yuvarlamaları, topuklar üzerinde yürümeye çalışmaları, her şeyle dalga geçecek bir şey bulmalarını izliyor. Bekir isimli garsonun da o kozlara bakıp neler yaptığına da değiniyor. ( lavaboya gidip) Bir üstattan bahsediliyor , tv lere çıkıyor , masalardan birinde gazetecinin biri bilgiçlik yapınca onu yerden yere vuruyor sorduğu sorularla , bel altı şakalar da yapıyor ama kendine güveni tam. Recep İvedik filmine başka bir bakış açısı kazandırıyor sevgili Livaneli..eskilerin köyden indim şehire Şaban’ı , saflığını ve masumluğunu şehirde yitirmiş tam tersi bir insan olmuş , ve çevremizde bu insandan oldukça fazla ..Arif Tozan isimli bir gazeteciden söz ediyor. Hiç bir geçmişi bilgisi yok , eğitimi yok ancak Anadolu ağzıyla yazdığı için geniş kitlelerce okunuyor. Halkın dertlerini dinleyip yazdığı bir köşe. Ve uzun yazmanın sıkıcılığını şiir gibi yazarak diğer yazarlara da yol gösterici oluyor. Uzun okumaktan sıkılıyor insanlar . Serhat isimli gençten bahsedenim.. Işid terörine katılmadan önce bir gencin neler yaşadığını yoğun bir şekilde kavrıyorsunuz. Eli kesilen garson Ali Öztürk şarap şişesini masalara tutmasını rica ediyor Serhat’dan ve Serhat ‘ıngözü dönüyor böyle bir günaha alet olmazmış .. zaten bu günah batağına ihtiyacı olmasa gelmezmiş. Bu dünyaya neyin gğnah neyin gğnah olmadığını anlamaya gelmiş bir çocuk. Bosna’da , Afganistan’da Cihat’a gidenlere imrenir ve ölünce en yüksek mertebeye çıkacağını düşünürdü .. Laiklikten kurtulmak şeriatın yönettiği bir yere gitmek istiyordu .Atatürk’den ve onun yolunu izleyenlerden nefret ediyor.annesine bakmak zorunda olmasa kaçıp gidecekti.Yine de kendisinin de çözemediği Adem ve Havva dan türeme sorusunu kimselere soramıyordu.istihare namazı kılıyor, rüya görmüyor ama ayağına gelen rüzgarı cihat olarak algılayıp annesinden de nefret ederek sınırdan geçip gidiyor. Silah kullanmayı öğrenecek , Arapça öğrenecek . Sonra komutanları İstanbul’a dönmesini istiyor ve ihtiyaç olduğunda biz seni yönlendireceğiz diyor . Bir kaç ay sonra canlı bomba olup masumları öldürüyor. Emre’nin büyükannesi komik bir kadındır . Ve değişik huylarından bahsedilmektedir. Eşinin ölümünde eve gelen hocalar Atatürk’ün adını anmadığı için onlar gittikten sonra her yeri sirkeli su ile temizletip onların duaları yerine başka duş edeceğini söylüyor :) Rumelili şivesi ile tatlı bir kadındır.kayıp olan eşya için şeytana meydan okuyan bir tekerlemesi var :) Emre’nin beklediği cevap ilginç bir şekilde geliyor , reddediliyor ancak editöre giden Red mesajı yanlışlıkla Emre’ye gidiyor. Hakaret içeren aşağılamayla romanının özenti olduğu ve biraz kendi edebiyatımıza yönlenmesi gerektiğini söylüyor. Emre çok hırslanıyor . Eleştirmene öldürme planları yapıyor , sürekli peşinde geziyor , bir süre sonra onun elinde olan tüm kitapları kendinin de okuduğunu farkediyor. Sonra onlara bir mektupla cevap veriyor. Mektup karşılığında Emre’yi yemeğe davet ediyor eleştirmen . Bu arada Zehra ile Ercüment yemeğe çıkıyor. Ancak klasik bir görüşme , Zehra sıkılıyor ve özellikle dişlerine bakıyor , onun en kötü özelliği olmasını kabullenemiyor. Bu arada otoparkta hırsız yakalanıyor , Zehra’yı çağırıyorlar ve çocuğun yalvarmalarına karşın Zehra serbest bırakıyor. Çocuğun hikayesi tine dramatik tabi, annesini eve gidince yatakta bir adamla yakalıyor, evden kovuyor annesi onu . kendi kendine düşünüyor ben eve para getirebilseydim bunlar başıma gelmezdi diye. Bu arada Zehra’nın bedeni kendinden ayrılıyor geziyor ve geri vücuduna dönüyor . Bununla ilgili bir çok an anlatılıyor. Mustafa Yılmaz isimli adamdan bahsetmiş yazar , bu adam dine kendini adamış , eşimden bile zaman zaman şüphelenen , rüyasında eşini başka adamlarla gören kan ter içinde uyanan, acaba bana baktığı gibi başka birine bakıyor mudur gibi paranoyak düşünceleri olan bir adam. Eşinin babasının yıllar önce gelip yaptırdığı aile apartmanında iç güveyi olarak gelmiş. Eşine daha önce de kapanmasını istemiş ama hayır yanıtını almış. Kadın cinayetlerine de yer veriliyor.. klasik bir hikaye var , Kocası barışmak istiyor , eşiyle son kez buluşmak istiyor , başkasını sevdiğini söylüyor eşine orada vuruyor eşini . Emre Karaca’nın aforizmaları harika.. Bu arada Zehra Ercümentle birlikte sigaraya başlıyor. Siyasetçiler masası var bu arada ama çok dikkat çekici bir notum yok. Klasik politikacıların torpillerinden , şımarık oğullarından , yaptığı şeylerin nasıl ört bas edildiği yazıyor. Masalardan birinde Üstadın yüzüne atılan kadehte korkup eşi başkasının elini tutan ve o anda aldatıldığını öğrenen bir adamın hikayesi de var.ve boşanıyorlar , ikisi de başkasıyla evleniyor . Hiç bir şey olmamış gibi yaşıyorlar. Burada Livaneli’ye katılıyorum , iyi ki de hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar.. Tuna isimli genç yurtdışında tahsil görüp ailesinin baba yadigarı artık iş yapmayan otelini alıp baştan aşağı yenileme yapıp yeniden hizmete sunuyor, ailesi de Erenköyde emekliliğini geçiriyor . Kendisi de erkek olan sevgilisi ile yaşamaya başlıyor ancak sevgilisinin onu öldürmesi ile hikaye son buluyor. Bu arada Zehra işe kötü geliyor hiç iyi değil , Ergun Bey’in zorlamasıyla bazı tetkikler yapılıyor, ve bipolar bozukluk ve depresyon tanısı koyuluyor. Hayatı boyunca bir ilaç kullanmaya başlıyor. Emre eleştirmenle yemekteyken karşısında Zehra ve Ercümenti görüyor . Dünyası başına yıkılıyor, ağlıyor eve gidip aşk mesajları atıyor. Yaşadığı aşk dolu duygular buraya yazılamaz. Zehra ertesi gün görüyor mesajları . Görüştüklerinde Ercüment’e ayrılmaya gittiğini söylüyor. Ve müthiş bir barışma gerçekleşiyor. Zehra çoğu zaman zaten Emre’nin her şeyini özlediğini dile getiriyordu. Mustafa Yılmaz denen adam eve bir gün gelip çocuklarına eşine abdes almalarını söylüyor , sonra onları bir odaya alıyor, önce eşini balkona götürüp aşağı çığlıklarıyla atıyor , sonra çocukların yalvarmalarına rağmen onları da atıyor . En son kendini öldürüyor. Zeliha’nın ailesindeki tramvadan da bahsediliyor. Bir Tokatlı taksici var , gece bir kızı alıyor ve bir süre sonra ses gelmeyince bakıyor hareketsiz uyuduğunu sanıp onu bir caddeye koyuyor sonra vicdanına yenilip gelip tekrar alıyor ve cebinde uyuşturucu görüyor , ne yapacağını bilemeyip bir caddeye bırakıp kaçıyor. Hz. Muhammed ve konstantiniyye ‘ye dair bölümde Orayı almak istemesinden , Halifelerin de alamadan ölmesinden, en son Fatih’e kadar uzanan hikayeyi anlatıyor . Bu arada Emre ve Zehra evleniyor , 10. Evlilik yıl dönümü kutlanıyor. Ergun Bey emekliye ayrılıyor ve Zehra insan kaynakları direktörü oluyor. Hala ilaç kullanıyor ve Emre hala çok konuşuyor, içinde bilgi birikimi patlaması yaşıyor. Nihat ve Gül’den bahsetmemiştim. Maraş olaylarında ailesi zulüm gören alevi ailesinin kızı Gül ,olaylar sırasında annesi yakılan evinden onu kurtarmak için çocukken camdan atmış ve bir bacağı bu yüzden kısa kalmış. Nihat da hemşerisi ancak sünni. Aileler asla birbirlerini kabul etmezler . Gül kat hizmetlerinde , Nihat güvenlikte çalışıyor. Bir gün otelin bir odasına geçip gizlice buluşacaklar. Oda doluymuş ve yakalanıyorlar, adam onları terhis ediyor , sizi burada gördüğüm için işinizden bile olabilirsiniz diyor . En son Gül’ün yalvarmalarıyla serbest bırakıyor ama Gül’ün ütü yapmasını isteyip Nihat’ı göndermek istiyor. Kapıyı kapatıyor ama içerde Gül’e sarkıntılık ederken Nihat duyup içeri girip adamın yüzüne olanca yumruğu atıyor, Gül yalvarıyor ancak Nihat bırakmıyor öldürene kadar dövüyor. Bitince bakıyor ki nabzı yok . Kaçmaya karar veriyor Nihat , güvenliğe oradaki gürültüden bahsedip otobüs bileti alıp Gül ile kaçış planı yaparken, Gül’den mesaj geliyor , seninle gelmeyeceğim , aileme yapılan şiddetin aynısı var sende gördüm onu bu yüzden gelmeyeceğim diyor ve ayrılmış oluyorlar. Çok etkilenmiştim bu hikayeden , Gül en doğru olanı yapmıştı, beni kıskandığı için adamı dövdü diyen cahil bir kız olmaması benim içimi ferahlattı. Olay aşagıda duyuluyor ama Zehra’nın başı döndüğü için yukarı odaya çıkıyor küvete düşüp bayılıyor. Bu bayılma sonrası çok ilginç şeyler oluyor .. Zehra konstantinepolisin Tarihiyle yüzleşiyor sanki .. bir sürü ölüyle konuşuyor, Bizanslılar, müslümanlar , inançsızlar , osmanlılar , hayvanlar alemi... Kitabın en çok bu kısmından etkilendim. Hayvan ölüler yüzyıllar önce kendilerine yapılan işkenceleri anlattılar, ( bence kesinlikle gerçek, onların da ruhu duyguları var , bu kadar acıyı çektiklerine eminim.) maymunlar var konuşan, imparatora denizaltı olarak savaşlarda hizmet etmişler , sonra savaşlar bitince zindana atılmışlar, orada her insan gibi çiftleştiklerini ancak bu çok kötü bir şeymiş gibi “bize cellatlar bebek kadın demeden livataya zorlayarak tecavüz ettiler . Sonra hepimizi dar ağacında astılar ve toplu mezarlara gömdüler, bizden sonra bize onu yapanlar da dahil kaybedilen savaşta cezalarını gördüler. “ diyorlardı .. At kendisine yapılan işkenceyi anlatıyor , padişah kendi heybetinden daha büyük ve dik durmasın, onun heybetinden hayvan da öyle olmuş gibi göstermek için her gün tavana asıldıgını , ertesi gün kemikleri kopacak gibi ağırdığını ve yürümekte güçlük çektiğini anlatıyor , 5. Gün dayanamayarak tavanda ölüyor. İğrenç bir işkence doğrusu. Geyik de aynen öyle zamanında imparator geçtiği diye ünlü olmuş, siyasete girmiş , gazetelerde resmî bile var , burada siyasete girenin sonunun hiç iti olmadığını gösteren bir çok Metin okudum, harika dokunuşlar var.. Geyik de imparator gibi iktidardan düşünce o da zindanlara atılıyor ve belli bir para karşılığında halka gösteriliyor..en son kesip parçalarını insanlara dağıtıyorlar .. kurandan ayetler okuyup diriliş gününü anlatan alimi dinliyorlar. Ve 3. Mehmet’in tahta geldikten sonra 19 kardeşini boğarak öldürüp Ayasofya’nın bahçesine gömüldüğünden bahsediliyor . Küçük ölü prensler bunları anlatıyor. Taht kavgası çıkmaması için olduğunu söyleyen padişaha hak verenler konuşuyor , ( yine ince mesajlar içeriyor) sonra Zehra atılıyor ve aşağı iniyor , 3 dakikadır uyuduğunu farkediyor ve hala etkisinden çıkamıyor. Elmas Hanım gecenin sonuna bir sürpriz hazırlamış , mikrofondan duyurusunu yapıyor. Tarihin başlangıç noktası olarak bilinen million taşına doğru herkesin dışardaki pelerinlerden alarak yürümesini istiyor. Herkes taşın önüne gidiyor ve yapay kar yağdırılıyor , herkes sevinçle kar tanelerini yakalamaya çalışıyor , Zehra Ayasofya’ya bakıyor , yatan 19 kardeşi düşünüyor .. Ve birden gerçek kar taneleri damlıyor herkes gerçeğe dönüyor birden ve hayallere dalan Elmas Hanım çocukluğunu hatırlıyor.. ——->Yine siyasetin yok ettiği insanlık, yüzyıllardır değişmeyen aynı savaşlar, hayvan hakları , kadın hakları , özgürlük , ırkçılık .. daha nasıl güzel işlenip bir kitaba koyulabilirdi.. Al geçmişi öğren bu kitapla .. *Bir kadın topuklarının sesinden ürkmüyor, tan tersine bununla meydan okuyan bir ritim tutturuyorsa kendine güveni tam demektir. *Zehra’nın holdingde ve çevresinde gördüğü herkesten farklıydı babası. Sanki hırslarından kurtulmuş, özgürleşmişti. *”Yargılanmak istemiyorsan yargılama” diyordu “öfkelenme , kötü muamele etme , aşağılanmak istemiyorsan aşağılama, herkese hizmet et , buz hizmetten zevk al.” *Çünkü Türklerin çoğu gibi onların da iç dünyası yok .Kendi ahlaki değer ölçülerine göre değil , başkalarına nasıl göründüklerini düşünerek yaşıyorlar . Başkaları tanımlıyor onların değerini ya da değersizliğini.. *Çünkü hepsinin oğlansa prens , kızsa prenses sandıkları , nasıl olup da böyle bir mucizeyi doğurdukları konusunda hayrete düştükleri , ufaklıkların her normal sözünü , her davranışını gözleri kamaşacak işledikleri küçük çocukları var !!! *”Ne zamandan beri anlamıyorsun söyle, oradan itibaren anlatayım senin için “ diyerek insanı rezil eder. *Yaşamlarının birbirine benzeyen ve hiç değişmeden uygulanan başka bir ilkesi de gösterişle nazar korkusu arasına sıkışıp kalmış olmalarıdır. *Uçuruma aşık olanın kanatları olmalı .. *Hayvanlar cehaleti bilmez ; çünkü kendilerine öğretilmemiştir. *Zeka ile kurnazlık aynı beyinde bulunmaz. *Çok konuşma yoksa aklının dibi görünür . *Zaten klişeler yanlış oldukları için değil , çok tekrarlandıkları için gözden düşüyorlar. *Ne tuhaftı ! Görmediği zaman özlememek ama gördüğü zaman özlemek.. *Değersiz insan , -böyle bir şey var mıdır bilmem ama , hadi daha az değerli diyelim , altına karşı bozuk para gibi - kendisinin değersiz olduğunu hiç bir zaman düşünmez , çünkü değerler dünyasının , değerler hiyerarşisinin farkında bile olmadığı için huzurludur ama değerli bir insan kendisinin değersiz olduğu düşüncesine kapılırsa iflah olmaz. *İyi yazarlar , insanlığı değil insanları , daha çok kendilerini anlatır ; yazdıklarının insanlığı temsil edip etmediğine ise başkaları karar verir ; daha çok okurları .. *Çünkü hep aynı olaylar dönüp duruyor . Sanki zaman hiç geçmiyor bu şehirde . Hep aynı hikayeler . İktidar kavgası , Servet tutkusu , zulüm , isyan, şehvet ... Bunları duyunca gülüyoruz , çünkü her kuşak kendini ölümsüz sanıyor , Servet biriktiriyor , başa geçmeye çalışıyor . Diyelim ki başardı , imparator oldu ; Zengin oldu ; en fazla 5-10 yılcık. Sonra milyonlarca sene burada ..
Konstantiniyye Oteli
Konstantiniyye OteliZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 202018,3bin okunma
·
771 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.