Gönderi

245 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 6 days
Efrasiyab'ın Hazinesine Yolculuk: Ölüm
Epey zamandır inceleme yapmıyordum ama bu kitabı birkaç gün önce bitirmiş olmama rağmen aklımı hâlâ kurcalamakta olduğu için böyle bir gerek duyuyorum şimdi. Okuduğum ilk İhsan Oktay Anar kitabı oldu Efrasiyab'ın Hikâyeleri. Beklentisiz -hatta isteksizce- kapağını açtığım bu kitabın bendeki tesiri çok büyük oldu. Mizahi bir eleştirel tutum, geleneksel motifler ve felsefesi... Gönlümü fethetti bu kitap. Ana hikâye üzerine iç içe geçmiş öykülerden oluşuyor kitap (bu yönüyle bana biraz Don Quijote'u hatırlattı bana), duygulardan yoksun olması gereken Ölüm'ün maddi dünyadaki karşılığı olan insan suretindeki bir karakterin görevini yapması üzerine kurulmuş kitapta İhsan Oktay Anar, insanın bilinmezlik (ölüm) korkusu üzerinden başlayarak anlam arayışı olan dine, dinden ise bu arayışta bir cevaba kavuşamaması üzerinden de aşk temasını işliyor. Kitapta sürekli bir yolculuk durumu söz konusu: Görevini yerine getirmek için aradığı yerini bildiği ancak her seferinde elinden kaçırmayı başarabildiği Uzun İhsan'ı bir türlü yakalayamıyor Ölüm, bu yönüyle bana insanın yaşlanma beklentisi olmaksızın yaşamasını ve döngüsel zamana olan tutkusunu, Oblomovluğunu hatırlattı, “yarın da bugün gibi olsa!” Sanat ve güzellik üzerindeki yorumları beni etkiledi. Güzel bakmayan güzeli göremez görüşünü destekler nitelikte yarattığı karakterin güzeli ayırt edebildiği için kötülüklerin daha çok gözüne çarptığı ifadesi (“Sanat yoluyla ideal güzelliğe âşina olması, sanki çirkinlikleri başka insanlardan çok daha kolay teşhis etmesine, nasıl söylemeli, adeta sadece onları görmesine yol açıyor gibiydi.” [s.24]) onun yaptıklarına bir anlam verebilmemizi sağlıyor: Al yanaklı mutlu bir çocuğun resim yapma tutkusunu kıskanan bu resim öğretmeni, onu çok mutlu edecek çeşitten bir yağlı boya takımı veriyor, ardından ölümüne sebep oluyor. Kötü niyet, güzel bakmamaktan, güzel bakamamaktan mı ileri gelir? Kitapta, Ölüm'ün ne olduğunu asla tam olarak anlatmıyor yazar, daha çok metaforik yaklaşıyor: Bir maskesi var Ölüm'ün ve bu maske yüzünden hissettiği hiçbir duyguyu yansıtma becerisi yok. Ancak Cezzar Dede karakterinin yaşam ve ölüm karşısında takındığı tavır onu yumuşatıyor, daha da fenası maskesini zorlar ağlamak için, bin yıllardan beri ilk defa bir duygu onu ele geçirmiştir çünkü. Kitapta Tanrı kavramına rastlamıyoruz, Ölüm de Tanrı'dan bihaberdir sanki, bir aracı, sorgulamaksızın can alan bir aracıdır Ölüm. Cezzar Dede ölümün de yaşamın bir parçası olduğunu kendince kabullenmiş, güneş her doğduğunda içi umut dolmuş ve hayattan keyif alabilmiş, yaşadığı süreyle yetinebilmiş bir karakter. “Ebedî bir uykuda, ebedî düşler vardır. Cennet düşlerin olduğu yerde değil midir? Sadece, bir düş bitip diğeri başlayacak işte.” Ölüm ise ona, “Ama bu uykudan asla uyanamayacaksın” dedi. “Asla sabah olmayacak, asla güneş doğmayacak, gözlerin asla açılmayacak.” İhtiyar ise, “Cenneti görmemiz için gözlerimizi açmamız değil, belki de kapamamız gerekir,” diye cevap verdi. (s. 217) Kitabı genel anlamıyla beğendiğimi söyleyebilirim ancak bana hitap etmeyen kısımları da oldu. Mesela ilk başlarda o kadar yoğun olmayan fantastik ögeler gittikçe arttı, başka bir deyişle metaforik anlamını kaybederek gittikçe masalsılığa büründü. Yine de okumanızı tavsiye ederim, felsefesi gerçekten güzeldi!! Herkese iyi okumalarr :D
Efrasiyab'ın Hikayeleri
Efrasiyab'ın Hikayeleriİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20185.5k okunma
·
72 views
Fëanor okurunun profil resmi
Ben de yakın zamanda İhsan Oktay Anar'ı okumayı düşünüyorum, umarım bunu icraate çevirebilirim. Açıkçası ''ölüm''ün fantastik ögelerle sunulması bana çekici geldi, sizin incelemenizde de yazdıklarınızdan kitapta sizi etkileyen birçok yerin olduğunu sezinledim; kitabın tesirinin büyük olması gayet güzel bir şey. ''Ölüm, eşitsizliklerimizi eşit hale getiren,'' der Petrarca ve, onun da dediği gibi, şüphesiz ''ölüm'' insanların tamamen eşit olduğu yegâne şeydir. ''Ya ölmek, bir bilinmeyene gitmek, / Soğuk bir ceset olup kara toprakta yatmak ve çürümek? / O duyarlı sıcak hareket donar, bir çamur haline gelir; / O hayattan haz duyan can ateşli sellere kapılıp kavrulur / Ya da buz tutmuş, üşütücü kaburga yığınlarının üstüne savrulur. / Görünmeyen fırtınalarda hapsolursun / Ve dinmeyen bir şiddetle dünyanın boşluğuna savrulursun. / Daha da kötüsü şu dizginlenemeyen kuşku dolu düşünceler / Dehşet verici. / Şu dünyadaki en aşağılık yaşam bile, / Açlık, yaşlılık, hastalık, ıstırap ve mahpusluk, / Ölüm korkusu karşısında bir cennet sayılabilir,'' der Shakespeare ve biz belki de, hiçbir zaman, gerçekten de ölümden korkmayız. Belki de ''gerçekten'' ölüm korkusunu iliklerimize kadar hissedince hayatın gerçek değerini anlarız; ne de olsa insanoğlu nankör bir varlıktır, bir şeyi kaybedince hemen o şeyin peşine koyulur. Ama bazen ölümü arzulasak da, hiçbir zaman gerçekten ölümü istemeyiz. Belki size de olmuştur, insan ölümü arzular ama, ölümü düşününce tir tir titrer, haline şükreder, Shakespeare, bu konuyu Kral Lear'de çok hoş özetlemiştir: "Hayat o kadar tatlı ki / Her an ölüm acısıyla bin kez ölürüz de / Göze alamayız hemen ölmeyi." Fakat her ne olursa olsun, bence, ölümün baskısı altında çok fazla kalmamalıyız, az veya çok, hayatın tadına varabilmeyiz. Yeri gelince bir piknikten, yeri gelince bir kitaptan, yeri gelince de bir diziden tat alabilmeliyiz. Ki artık, bu teknoloji çağında, istesek bile ölümün baskısı altında kalamıyoruz, bazen düşünmüyoruz bile, maalesef... Biraz uzattım kusuruma bakmayın, elinize, zihninize, kaleminize sağlık, siz bol bol yazın, ben okurum, teşekkür ediyorum size kendi adıma. :))
Amine okurunun profil resmi
Bu güzel yorumunuz için teşekkür ederim, Shakespeare'den yaptığınız şu alıntı özellikle hoşuma gitti: “Görünmeyen fırtınalarda hapsolursun / Ve dinmeyen bir şiddetle dünyanın boşluğuna savrulursun.” Gerçekten ölümün güzel bir tasviri (ya da ölüme dair korkularımızın). Ölümü de kararınca düşünmek lazım... Doğru söylüyorsunuz. Ve fantastik ögeleri seviyorsanız bu kitabı özellikle size öneririm. Daha çok inceleme yazmaya çalışacağım, bu sınav stresi neler aldı götürdü benden haddi hesabı yok... Ve lütfen hep uzatın:D, iyi okumalar!!!
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.