"Bir ay içinde, herkes Sait Faik'i hatmetmiş durumda, Alangu bize hiç duymadığımız, yeni yazarlar tanıtıyor, kitaplarını getiriyor, öykülerini okutuyor, birden Osman Cemal Kaygılı, F. Celalettin, Memduh Şevket Esendal'la doluyor küçük beyinlerimiz. Her gün yeni bir pencere açıyor bize Tahir Baba... Kimi gün bir Çehov öyküsü, kimi gün Homeros... Derken Kalevela Destanı ... Daha sonra, henüz dilimize çevrilmemiş olan Heinrich Böll, Friedrich Dürrenmatt gibi yazarları, evinden getirdiği almanca özgün baskılarını açıp, gözlüğü alnına kaldırarak, anında çeviri yöntemiyle kendisi okuyor bize... Sınıfta neredeyse herkes öykü yazmaya başlıyor... Birden fazla duvar gazetesi çıkarılıyor. Tenefüslerde sabırla okuyor duvar gazetesine yazdıklarımızı Alangu.
Birinin ukala velisi, müfredat programını uygulamıyor diye şikayet etmiş hocamızı Milli Eğitim bakanlığına. Ankara'dan müfettiş geliyor. Sınıfa sokmuyor müfettişi Alangu:
-Arkadaşlarımla edebiyat görüşüyoruz. Edebiyatın teftişi olmaz, çok ayıptır!
diyerek yol ediyor, hiç böyle bir adam görmemiş olan şaşkın müfettişi.
Sonra bir gün içimizden birilerini dolma parmaklarıyla göstererek:
-Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız, bu işin peşini
bırakmayın... Çok okuyun! Günlük tutun mollalar!
diyor. Tahir Alangu'nun parmakla gösterdiğinde, utanarak önüne bakan, yüzü kızaran bu küçük çocuklar, Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, Engin Ardıç, İzzet Yasar, Ferhan Şensoy..."