20 öyküden oluşan bir kitap. Öykülerde geçen kişiler ve mekanlar tanıdık geliyor; kent ve kent insanları. Yazar karanlık ve gizemli taraflarından bakıyor hayata.
Yalın ama güçlü bir üslubu var yazarın; bu zamanın hikayelerine göre tasarlanmış tertemiz de bir dil. Kolayca kendinizi mevzuların ortasında bulabiliyorsunuz.
Bazen kişilerde, bazen olaylarda, bazense sadece kahramanın kafasında bir fantastik yahut gerçeküstü unsur muhakkak bulunuyor. Bu da zamanımızı algılama noktasında yeni bir pencere açıyor.
Zaman zaman fazla karmaşıklaşan ya da sonu havada kalmış gibi duran kurgularla karşılaşabiliyoruz. Fakat bu belki de öykülerin havasına uygun olduğu için yapılan bir tercihtir. Bana böyle gelen, bir başkasına farklı gelebilir, bilemiyorum.
Edebiyat okurları, anlaşılır sebeplerle çoklukla eski zamanları, ölü yazarları okuyor. Yaşayan yazarların önemli bir kısmı da tarihe, geçmişe dair şeyler yazabiliyorlar. Bu kitap yaşayan bir yazardan, şimdiki zamanda geçen öykülerden oluşuyor. Bu açıdan değerli.