Gönderi

Benim içimde taşıdığım İstanbul'da, Pera, Haliç, Ayasofya kadar Ümraniye de var. Beyoğlu'ndaki sinemalar ve sahaflar, Balıkpazarı, Boğaz, Ortaköy' deki, Salacak'taki yaz akşamları nasıl hep benimleyse, bu aralık gecesi Ümraniye girişinde, polisin götürdüğü iki yoksul adam da hep benimle kalacak. Tünel'den Karaköy'e yürüdüğüm yokuşlar, Galata Kulesi'nin gölgesine sığınmış çay bahçesi, Pierre Loti'den seyrettiğim Haliç ve mezarlıklar, Büyükada'daki aileden kalma ahşap yalı, Yıldız Parkı'ndaki ilk öpüşmem, boğucu yaz öğleden sonralarında nargileyle demli çay içtiğim Beyazıt'taki serin avlu ... İlk gençlik anıları; ilk aşkın, ilk sarhoşluğun, ilk sevişmenin anıları ... Bir de minibüs altında kalan, akşama dek ufalanarak asfalta karışacak yavru kedinin bedeni, çöplükler, babalarından feci dayaklar yemiş kızlar ve gözleri hüzünle dolu, topal sokak köpekleri ... Bu kana doymuş topraklar da hep içimde olacak.
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.